ANKSİYETE BOZUKLUKLU HASTALARIN ÇEŞİTLİ TEDAVİLERE KARŞI ANLIK VE SÜREKLİ KAYGI DÜZEYLERİNİN DEĞİŞİMİNİN İNCELENMESİ
Uz.Dr.Tahir Özakkaş[1]
ÖZET: Azerbaycan tıp Üniversitesi Psikiyatri polikliniği ve hastahaneleri ile İstanbul Özel Psikiyatri Poliklniğine başvurun 180 Anksiyete Bozukluğu hastası tedavi yaklaşımlarına cevap özellikleri ve çeşitli parametreler açısından incelenmiştir. DSM III-R kriterlerine göre SCID-OP uygulanarak 60 fobi, 60 anksiyete ve 60 obsesif-kompulsif hasta grubu rastgele örneklem yöntemi ile farmako, psiko ve kombine tedavi gruplarına eşit olarak ayrılmıştır. Farmakoterapi grubuna 8 haftalık ve idame tedavisi olarak clomipramin, buspiron ve alprazolam verilmiştir. Psikoterapide ise 10 günlük 20 saatlik hücum tedavisi ile birlikte 8 haftalık bir uygulama verilmiştir. Bunlara kognitif-davranışsal terapi ile içgörü yönelimli dinamik psikoterapi eklektik ve esnek olarak uygulanmıştır. Zaman zaman hipnoz kullanılmıştır.
I. GİRİŞ
1.Anksiyete Nevrozunun Tarihçesi
Yaklaşık yüzyıl önce, S. Freud “Anksiyete Nörozu” terimini türetmiş ve anksiyetenin iki tipini tanımlamıştır.(Breuer and Freud 1893 1895/1955) Anksiyetenin bir tipi kontrol altına alınamamış Libido’dan kaynaklanır. Diğer bir ifade ile, fizyolojik olguların mental yansıması olan,libidonun artmasına bağlı olarak ortaya çıkan seksüel gerilimdeki fizyolojik artıştır. Bu tip bir gerilimin normal boşalımı, Freud’a göre, cinsel ilişki yolu ile olur. Hernasılsa, diğer cinsel uygulamalar,öyle ki,cinsel yoksunluk ve koitus interruptus gerilimin boşalmasını önler ve güncel nöroz ile sonuçlanır. Libidinal blokaja bağlı olarak anksiyetenin yükselmesinin şartları sonucunda nevrasteni, hipokondriazis ve anksiyete nörozu oluşur. Bunlar Freud’a göre biyolojik temele sahip görünümlerdir.
Anksiyetenin diğer formu, baskılanmış düşünce ve arzuların orijinal yapılarının sıkıntısının ve endişesinin yoğun olarak hissedilmesi olarak, en güzel bir şekilde karakterize edilebilir. Anksiyetenin bu formu, obsesyonel nöroz, histeri ve fobi gibi psikonörozlardan sorumludur.
Freud, bilinen bu şartları ve onlarla bağlantılı olarak ortaya çıkan anksiyeteyi, fizyolojik faktörlerden ziyade psikolojik faktörlere bağlamaktadır.İntrapsişik çatışmalar anksiyete ve psikonörozlara neden olur. Freud aktüel nörozda gözlediğinden daha az dramatik ve daha az yoğun bir anksiyete ile sonuçlandığını tesbit etti.
2.Normal Ansiyete
Anksiyete duyusu hemen hemen bütün insanlar tarafından yaygın olarak tecrübe edilmiş bir duygudur. Bu his, endişenin belirsiz hissi, hoşnutsuzluk yaygınlık hisleri ile karakterizedir.Genellikle otonomik semptomlar vasıtası ile kendini ifade eder. Otonomik semptomlar başağrısı, terlemek, çarpıntı, göğüste sıkışma hissi, hafif mide rahatsızlığı şeklinde olur. Anksiyeteli bir şahıs, aynı zamanda huzursuzluk da hissedebilir.
2.1. Korku ve Anksiyete
Anksiyete, haber verici bir sinyaldir. O, tehdidin şiddet derecesini şahsa bildiren ve tehlikeyi haber veren şeydir. Korku, benzer şekilde haber verici bir işarettir. Anksiyeteden farklılaştırılmıştır. Korku bir tehdite karşı organizmanın cevabıdır. Bu tehdit bilinen, dıştan gelen, belirli veya kaynağında çatışma olmayan şeydir. Anksiyete ise yine bir tehdite cevaptır. Ancak bu bilinmeyen, içten gelen, belirsiz veya kaynağı tartışmalı olandır.
Post-Freudiyan psikanalitik formülasyonlara giderken, korku ve anksiyetenin birbirinden ayırt edilebilmesi psikolojik analizle mümkündür. İkisi arasındaki temel fark anksiyetenin kronik bir olay, korkunun ise akut bir olay olmasıdır. Bir caddeden karşıdan karşıya geçerken hızla yaklaşmakta olan arabanın bizde oluşturduğu duygu korkudur.
2.2. Anksiyeteye Adaptasyon Fonksiyonları
Anksiyeteyi haber verici bir sinyal olarak basit bir şekilde belirlediğimiz zaman, temelde korku gibi aynı emosyonel yapıyı gözönünde bulundurmuş olabiliriz. Anksiyete, iç veya dış tehlikeyi haber veren bir uyarandır. O, hayat koruyucu bir özelliğe sahiptir. Daha alt seviyede, anksiyete aşağıdaki olumsuzlukları haber veren bir uyarıcıdır. Bu belirtiler arasında vücudun parçalanması, ağrı, mutsuzluk, muhtemel cezalandırmalar veya sosyel früstrasyonlar veya vücudun ihtiyaçları, sevilen birinden ayrılma, birinin durumuna veya başarısına gözdağı veya bütünlüğe birliğe olan tehditler sayılabilir. Bu şekilde şahıs yapılan tehditten korunmaya yönelik gerekli tedbirleri almaya ve bu olumsuzlukların etkisini azaltmaya gayret eder.
2.3. Stress, çatışma ve anksiyete
Egonun temel fonksiyonu iç dünyamız ile dış dünya arasında bir denge sağlamaktır. İçten gelen uyarılarla dış dünyanın realitesi arasında bir denge kurulursa ego fonksiyonunu başarı ile yapmış demektir. Eğer bir denge korunamaz ve dengesizlik ortaya çıkarsa, yani iç dünyamızın talepleri ile dış dünyanın gerçekleri çatışırsa dengesizlik ve kararsızlık meydana gelir. Bu da kronik anksiyete olarak algılanır.
Bu çatışma hastanın iç dünyasından gelen impulsif dürtüler(örneğin, agresivite, seksüel veya bağlanma ihtiyaçları v.s.) ile bilinç arasında, veya dış dünyanın gerçekleri ile kişinin egosu veya iç dünyası arasında oluşabilir. Bu denge bozukluğuna ÇATIŞMA demek mümkündür.
2.4. Psikolojik ve Bilişsel Semptomlar
Anksiyetenin iki temel komponenti tesbit edilmiştir. Bunlar;
1-Farkında olunan fizyolojik duyumlar.(örneğin: çarpıntı ve terleme gibi)
2-Korku ve sinirlilik halinin hissedilmesi.
Anksiyetenin motor ve visseral etkilerine ilaveten; Anksiyete, düşünceyi, algılamayı ve öğrenmeyi de etkiler. Anksiyete konfüzyona, algılamanın çarpıtılmasına neden olur. Algılamanın çarpıtılması sadece yer ve zaman adaptasyonu ile ilgili olmayıp tüm dış dünyadaki olaylar ve insanlarla bağlantılı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu distorsiyonlar, konsantrasyon gücünün azalmasına bağlı olarak öğrenmeyi olumsuz yönde etkiler, hafızayı ve hatırlamayı zayıflatır, olaylar arasındaki bağlantıyı bulmakta zorluk yaratır.
Emosyonların bilişsel sfera üzerine olumsuz etkilerinden biri de selektif algılama yapmasıdır. Kişi korkusuna ve endişesine bağlı olarak olayların veya olguların belirli yönlerini algılar, diğer kısımlarını algı dışı bırakabilir.
3.Patolojik Anksiyete
3.1. Psikolojik Teoriler
Psikolojik teorilerin temel üç okulu vardır. Bunlar;
1- Psikanalitik
2- Davranışçı
3- Varoluşçu
Bu üç temel teori anksiyeteye bir bakış açısı getirmişler ve bu bakış açıları ile de tedavi planlarını şekillendirmişlerdir.
3.1.1. Psikanalitik Teori
Freudun anksiyete ile ilgili görüşlerini 1895’te yayınladığı “Obsesyonlar ve Fobiler”(Freud 1895b[1894]) 1895 teki kitabı “Histeri Üzerine Çalışmalar”(Breuer, Freud 1893 1895) ve en son 1926’da yayınlanan “İnhibisyonlar , Semptomlar ve Anksiyete”(Freud 1926) kitabında görmek mümkündür. Freud bu kitabında anksiyeteyi baskılanmış dürtülerin bilince çıkmak için represente edilmesi ve deşarj yolları bulmak için egoyla verdiği bir işaret olarak değerlendirmektedir. Bu sinyal sistemi ile bilinçdışı dürtü ve duygular egonun bilinçli alanına çıkmak ister. Bu basınç gittikçe artar. Bu basıncın artması ile birlikte anksiyetenin yoğunluğu da artar. Bu basınç ve anksiyetenin şiddeti kritik değeri aşarsa, o zaman panik atak ortaya çıkar. Başarılı olamayan represyon sonucunda ortaya çıkan diğer savunma düzenekleri ile bir semptom profili ortaya çıkar ki, bu da klasik nevroz hastalığının herhangi bir klinik görünümünü ortaya koyar. Bu durumda karşımıza histeri, fobi ve obsesif-kompulsif nevroz çıkar. (Cooper 1985., Michels ve ark. 1985., Nemiah 1988)
Psikanalitik teoriye göre anksiyeteyi oluşturan 4 ana komponent vardır. Bunlar: (Klein 1948., Flescher 1955)
1- İd veya impulsif anksiyete
2- Ayrılık anksiyetesi
3- İğdiş edilme anksiyetesi
4- Süperego anksiyetesi
(Gabbard 1990) (Freud 1895a [1894]/1962) (Faravelli ve Pallanti 1989) (Klein D.F. 1964., Bowyby 1973., Cooper 1985) (Scott 1975., Suami ve ark. 1978) (Gittelman-Klein ve Klein 1971., Weisman ve ark. 1984)
3.1.2. Davranışsal Teori
Anksiyetenin davranışsal veya öğrenim teorisi anksiyeti hastalıklarının tedavisinde çok yararlı bazı yaklaşım metodlarını geliştirmiştir. Anksiyete ile ilişkili olarak davranış teorisinin temelini, çevrede meydana gelen spesifik çevresel uyaranlara karşı bireyin oluşturduğu bir şartlanma cevabı oluşturur.
Klasik şartlanma modeli içinde mesela bir şahsın herhangi bir yiyeceğe karşı allerjisi yokken bir gün restoranda kontamine olmuş bir gıda yedikten sonra hastalanmış olabilir. Daha sonra bu şahıs başkaları tarafından hazırlanmış tüm gıdalara karşı tepkisellik içine girebilir.
Veya alternatif muhtemel bir sebep olarak ta ailesinden öğrendiği yaklaşım tarzları ile (sosyal öğrenme teorisi) bazı durumlara karşı anksiyete geliştirebilir.
Bu şekilde bu hastalar, anksiyejenik stimulusların tekrarlanan ekspojure tedavisi vasıtası ile desensitizasyonun bazı şekilleri ile tedavi edilir. Bu desensitizasyon programına bilişsel psikoterapik yaklaşımları da ilave etmek mümkündür.(Barlow ve ark. 1989., Beck ve ark. 1992., Michelson ve ark. 1990., Salkovskis ve ark. 1986)
3.1.3. Varoluşçu Teori
Varoluşçu teoriler genel anksiyete bozuklukları için bir model geliştirmişlerdir. Kronik anksiyete hissinde herhangi belirlenmiş bir stimulus yoktur.
Bunlara göre ölümün çaresizliği ve kaçınılmazlığı karşısında hissedilen ve derinden yaşanan memnuniyetsizlik hissi sonucu anksiyete ortaya çıkar. Anksiyete hayatı anlamlandıran ve varolmanın bir aracı olarak veya hissetmenin bir aracı olarak kullanılmaktadır. Varlığın ve anlamın, derin boşluğuna veya anlamsızlığına karşı kişinin geliştirdiği bir cevaptır.
3.2. Biolojik Teoriler
Anksiyete odaklı biyolojik teoriler, anksiyetenin hayvan modelleri ile yapılan preklinik çalışmalar ile geliştirilmiştir.(S.T.Mason ve H.C.Fibiger 1979) Konunun insan açısından değerlendirilmesi ve araştırılması ise psikoterapik ilaçların etkileri ve temel nörosciensin gelişimleri ile yapılmıştır. (Bloom ve ark., Aston-Jones ve ark. 1984)
Çalışmanın bir kutbunda anksiyete bozuklukları olan hastaların, psikolojik çatışmaların sonuçlarını yansıtan ölçülebilir biolojik değişkenlerin tesbit edilmesi düşüncesi varken, çatışmanın diğer kutbunda, psikolojik çatışmaları oluşturan biyolojik faktörler vardır. Her iki durumda spesifik şahıslarda bulunabilir ve hassasiyeti olan bireyler üzerine yapılanmış biyolojik özelliklerin boyutları anksiyete bozukluğu semptomları olan semptomlu bireyler arasında tesbit edilebilir.
II. MATERYAL VE METOD
1-ARAŞTIRMA TİPİ
Bu araştırma, içerisinde tanımlayıcı ve analitik ögeler de taşıyan karşılaştırmalı prospektif bir grub çalışmasıdır.
Kliniklerimize başvuran hastaların, DSM III-R kriterlerine göre anksiyete bozukluğu tanısı alan hastaların cinsiyet açısından, klinik görünümlerinin neler olduğunu, bu klinik formalaşmanın ve hastalığa yakalanmanın; medeni durum, yaş, hastalık süresi, öğrenim, meslek, psikososyal ve çevresel sorunlar gibi bağımsız değişkenlerle ilişkisinin ne olduğu araştırılmıştır. DSM III-R kriterlerine göre Anksiyete Bozukluğu teşhisi alan hastaların rastgele örneklem istatistik yöntemi ile üçe ayrılması ve bunların üç tedavi yöntemi ile tedaviye alınması (psikoterapi, farmakoterapi ve kombine tedavi) ve sonuçta tedavi yaklaşımlarının karşılaştırılması yapılarak, tedavi yaklaşımları arasında bir fark olup olmadığı araştırılmıştır.
2-ARAŞTIRMANIN YAPILDIĞI YER
Bu araştırma, Azerbaycan Tıp Üniversitesi Psikiyatri Kafedrası nezdindeki 2 numaralı hastahanesine, Semaşka hastahanesi psikosomatik şubesine, 1 numaralı psikonöroloji dispanserine (PND) başvuran hastalar ile, Türkiye’de Akdeniz Tıp Merkezi Psikiyatri Polikliniği ve Özel Psikolojik Danışmanlık Merkezine başvuran hastalar üzerinde yapılmıştır. Çok merkezli yapılan bu çalışma Azerbaycan Cumhuriyeti Bakü şehri ile Türkiye Cumhuriyeti İstanbul şehirlerinde gerçekleştirilmiştir
3-ARAŞTIRMA GRUBU.
Araştırma evrenini, ATÜ Psikiyatri Kafedrasının hizmet verdiği hastane poliklinikleri ile İstanbul’daki Özel Psikolojik Danışmanlık Merkezi ve Akdeniz Tıp Merkezi Psikiyatri polikliniğine psikolojik rahatsızlık nedenleri ile başvuran ve DSM III-R kriterlerine göre Anksiyete Bozukluğu tanısı konan 10-65 yaş grubundan 180 (77 kadın ve 103 erkek) hasta oluşturmaktadır.
Araştırmada örneklem yapılmamış, ilgili merkezlerde çalışma yürütüldüğü esnada polikliniklerimizi başvuran ve kriterlerimize uyan tüm hastalar alınmıştır.
Bu hastalar arasında dışlayıcı kriterlerimiz nedeniyle 28 hasta kabul edilmemiştir.
4-BİLGİLERİN TOPLANMASI
Bilgiler 1 Haziran 1995-30 Mayıs 1998 tarihleri arasında toplanmıştır.
ARAŞTIRMA VERİLERİ
1-Muayene yöntemleri
a. SCID-OP (Structural Clinical Interwiev Standardized for inter-rater reliability) (DSM III-R)
2-Laboratuar Muayeneleri
3-Psikometrik testler
4-Sosyodemografik Anket vasıtası ile toplanmıştır.
1.MUAYENE YÖNTEMLERİ:
Polikliniklere müracaat eden hastalar somatik ve psikiyatrik muayeneden geçirilmiştir. Bunlara SCID-OP uygulanarak DSM III-R kriterlerine göre Anksiyete Bozukluğu tanısı alan hastalar araştırma grubuna dahil edilmiştir. Dışlayıcı kriterleri içeren hastalar gruptan çıkarılmıştır.
2.LABORATUAR MUAYENELERİ:
Grup içine alınan bu deneklere kan analizleri (kırmızı küre, beyaz küre, hemoglobin, sedimentasyon, karaciğer fonksiyon testleri, böbrek fonksiyon testleri, endokrin testler), EKG, EEG ve gerekli diğer tedkikler uygulanmıştır.
3.PSİKOMETRİK TESTLER:
a. İşlevselliğin Genel değerlendirme Skalası (İGDS)
b. Spielberg Anlık Kaygı Skalası (SAKS)
c. Spielberg Sürekli Kaygı Skalası (SSKS)
d. Yale-Brown Obsessif-Kompulsif Skalası (YB-OKS)
e. Hamilton Depresyon Skalası (HDS)
f. Fobi Kendi Ölçüm Skalası (FKÖS)
4.VERİLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Elde edilen veriler, veri kodlama kağıdına geçirildikten sonra kompütere yüklenmiştir. Bu bilgiler EPI istatistiksel analiz programı ile tablolandırılmıştır. Tablo haline getirilen bu veriler, yine aynı kompüter programı vasıtası ile istatiksel analize tabi tutulmuştur. Gerekli yerlerde istatiksel analiz için, Khi kare, t-student, ANOVA varyans analizi, Fisher ve Yates düzeltmeleri yapılmıştır.
5.METOD
Bu çalışmada; ilaç (alprozolam, amitriptilin, buspiron, anafranil, floksetin) ve eklektik (içgörü yönelimli ve kognitif-davranışçı) psikoterapi yalnız başlarına ve birlikte karşılaştırılmıştır. Hastalar rastgele örneklem yöntemi ile aşağıdaki gruplardan birine dahil edilmiştir.
İ İlaç
PS Psikoterapi
İ+PS İlaç ve psikoterapi birlikte
Tedaviye alınmadan hastalar, fizik muayene ve laboratuar testlerinden geçirildi ve yazılı izinleri alındı. Hastalar herhangi bir psikoterapotik uygulamanın etkisinden sıyrılmak ve ilaçtan arınma süresi olarak ortalama 21 gün bekletildi.
Hastalar 12 ayın üzerinde takip edildi. 0-8 hafta arasında tedaviye alındı Psikoterapi alan hastalar on gün peşpeşe standardize edilen yoğun hucüm tedavisine alındılar.Tedavinin geri kalan kısmı 8-16 hafta arasında tamamlandı ve hastalar aralarda ilaç ve herhangi bir psikoterapi olmadan 52 haftaya kadar takip edildi.
Hastalar tedavi süresince (yoğun psikoterapi dönemi haricinde) 12 kez doktoru ziyaret ettiler. Ziyaret haftaları 0, 1, 2, 3, 4, 5, 6, 8 haftalar ve 3, 6, 9, ve 12. aylarda idi. Zaman zaman telefonla bağlantı kuruldu.İhtiyaç duyulan hastalarla ek görüşmeler yapıldı..
Son değerlendirmelerde 6 hafta içinde tamamlandı.
TEDAVİ
Hastalar başlangıçtan itibaren üç tedavi grubuna ayrıldı. Bunlar; ilaç, psikoterapi ve kombine terapi idi. Her bir gruptaki hastalarda DSM III-R teşhis kriterlerinden yola çıkılarak, anksiyete bozukluklarının alt grubuna ayrıldılar. Bu gruplar:
1.Fobi İle İlgili Bozukluklar Kümesi.
A. Basit Fobi
B. Sosyal Fobi
C. Agorafobi
2. Obsessif- Kompulsif Bozukluk Kümesi
3. Anksiyete Kümesi ve diğerleri
A. Panik Bozukluk–(Agorafobili-Agorafobisiz)
B. Yaygın Anksiyete Bozukluğu
C. Diğerleri: (Posttravmatik Stress Bozukluğu, Akut Stress Bozukluğu, vb.)
Bu şekilde hastalar üç alt kümeye ayrıldılar.
III. BULGULAR
Tablo 1: Araştırma grubuna dahil edilen deneklerin cinsiyetlerine göre dağılımı:
Cinsiyet N % Kamülatif %
Erkek 103 57.2 57.2
Kadın 77 42.8 100.0
Toplam 180 100.0
Ortalama (O):1.43 Standart Sapma(SS):0.5
Tablo 1’den de anlaşılacağı gibi araştırma grubuna dahil edilen deneklerin 103 (%57.2)’ü erkek, 77 (%42.8)’si kadındır.
Tablo 2: Araştırma grubuna dahil edilen deneklerin medeni durumlarına gruplarına göre dağılımı:
Medeni durum N % Kamülatif %
Evli 87 48.3 48.3
Bekar 81 45.0 93.3
Dul 12 6.7 100.0
Toplam 180 100.0
Ortalama (O):1.58 Standart Sapma(SS):0.62
Tablo 2’den de anlaşılacağı gibi araştırma grubuna dahil edilen deneklerin medeni durumu görülmektedir. Bunların 87 (%48.3)’si evli, 81 (%45.0)’i bekar ve 12 (6.7)’si duldur.
Tablo 3: Araştırma grubuna dahil edilen deneklerin yaş gruplarına göre dağılımı:
Yaş N % Kamülatif %
– 10 4 2.2 2.2
11 – 20 17 9.4 11.7
21 – 30 77 42.8 54.4
31 – 40 47 26.1 80.6
41 – 50 22 12.2 92.8
51 - 13 7.2 100.0
Toplam 180 100.0
Ortalama (O):3.58 Standart Sapma (SS):1.12
Tablo 3’den de anlaşılacağı gibi araştırma grubuna dahil edilen deneklerin 10 (%2.2)’u on yaşının altında, 17 (%9.4)’si 11-20 yaş grubunda, 77 (%42.8)’si 21-30 yaş grubunda, 47 (%26.1)’si 31-40 yaş grubunda, 22 (%12.2)’si 41-50 yaş grubunda, 13 (%7.2)’si 51 yaş grubunun üzerindedir. Hastaların %66.9’u 21-40 yaş grubu arasındadır.
Tablo 4: Araştırma grubuna dahil edilen deneklerin hastalık süresi gruplarına göre dağılımı:
Hastalık süresi N % Kamülatif %
1 – 5 137 76.1 76.1
6 – 10 25 13.9 90.0
11 – 15 9 5.0 95.0
16 - 9 5.0 100.0
Toplam 180 100.0
Ortalama (O):1.36 Standart Sapma (SS):0.80
Tablo 4’den de anlaşılacağı gibi araştırma grubuna dahil edilen deneklerin hastalık süreleri açısından bakıldığında 137 (%76.1)’si 1-5 yıllık hastalık süresinde sahip, 25 (%13.9) 6-10 yıllık hastalık süresinde sahip, 9 (%5.0)’u 11-15 yıllık hastalık süresinde sahip, 9 (%5.0)’u 16 yıl ve üzeri hastalık süresinde sahipdir.
Tablo 5: Araştırma grubuna dahil edilen deneklerin eğitim durumları gruplarına göre dağılımı:
Eğitim durumu N % Kamülatif %
Okur yazar 3 1.7 1.7
İlkokul 14 7.8 9.4
Ortaokul 38 21.1 30.6
Lise ve dengi 50 27.8 58.3
Yüksek okul 75 41.7 100.0
Toplam 180 100.0
Ortalama (O):4.0 Standart Sapma (SS):1.05
Tablo 5’den de anlaşılacağı gibi araştırma grubuna dahil edilen deneklerin eğitim durumları açısından bakıldığında 3 (%1.7)’si okur yazar durumda, 14 (%7.8) ilkokul eğitimine sahip, 38 (%21.1)’u ortaokul eğitimine sahip, 50 (%27.8)’u lise ve dengi eğitim düzeyine sahip ve 75 (41.7)’i yüksek okul eğitim düzeyine sahiptir. Bu tablo toplumsal dengeyi yansıtmamaktadır. Yüksek okul mezunları bu tabloda büyük bir yer tutarak birinci sırada bulunmaktadır.
Tablo 6: Araştırma grubuna dahil edilen deneklerin meslek gruplarına göre dağılımı:
Meslek N % Kamülatif %
İşsiz 24 13.3 13.3
Öğrenci 41 22.8 36.1
İşçi 11 6.1 42.2
Memur 31 17.2 59.4
Serbest 45 25.0 84.4
Ev hanımı 28 15.6 100.0
Toplam 180 100.0
Ortalama (O):3.64 Standart Sapma (SS):0.39
Tablo 6’den de anlaşılacağı gibi araştırma grubuna dahil edilen deneklerin meslek durumları açısından bakıldığında 24 (%13.3)’si işsiz, 41 (%22.8) öğrenci, 11 (%6.1)’u işçi, 31 (%17.2) memur, 45 (25.0)’i serbest meslek sahibi ve 28 (15.6)’i ev hanımıdır. Serbest meslek sahipleri.bu tabloda büyük bir yer tutarak birinci sırada (%25.0) bulunmakta ve hemen ardından ikinci sırada öğrenciler (%22.8) gelmektedir
Tablo 7: Araştırma grubuna dahil edilen deneklerin yaşanılan ülke gruplarına göre dağılımı:
Yaşanılan ülke N % Kamülatif %
Türkiye 147 81.7 81.7
Azerbeycan 33 18.3 100.0
Toplam 180 100.0
Ortalama (O):1.18 Standart Sapma(SS):0.39
Tablo 7’den de anlaşılacağı gibi araştırma grubuna dahil edilen deneklerin yaşadığı ülke açısından bakıldığında 147 (%81.7)’si Türkiye’de, 33 (%18.3) Azerbeycan’da, yaşamaktadır.
Tablo 8: Araştırma grubuna dahil edilen deneklerin psikososyal ve çevresel sorunların bulunma durumuna göre dağılımı:
Psikososyal ve çevresel sorunlar N % Kamülatif %
Birincil destek grubu ile 53 29.4
Çevresel 25 13.9
Eğitim 22 12.2
Meslek 38 21.1
Barınma 11 6.1
Ekonomik 53 29.4
Sağlık kuruluş. Ulaşma 1 0.6
Yasal sistem 0 0
Diğer 7 3.9
Ortalama (O):3.58 Standart Sapma(SS):1.12
Tablo 8’den de anlaşılacağı gibi araştırma grubuna dahil edilen deneklerin psikososyal ve çevresel problemler açısından bakıldığında 53 (%29.4)’ü birincil destek grupları ile, 25 (%13.9)’i sosyal çevre problemleri ile, 22 (%12.2)’si eğitim problemleri ile, 11 (%6.1)’i barınma problemleri ile, 53 (29.4)’ü ekonomik problemleri ile, 1 (0.6)7i sağlık kuruluşlarına ulaşma problemi ile ve 7 (3.9)diğer problemlerli ilgili sorunlara sahiptir. Birincil destek grupları ve ekonomik problemler 53’er kişi ile %29.4 oranlarla birbilkte birinci sırayı almaktadır. Araştırma grubumuzda yasalarla problemi olan kimse bulunmamaktadır. Meslek ile ilgili problemlerde %21.1 ile önemli bir yer işgal etmektedir.
Tablo 9: Araştırma grubuna dahil edilen deneklerin kişilik bozuklukları gruplarına göre dağılımı:
Kişilik bozuklukla. N % Kamülatif %
Yok 66 36.7 36.7
A grubu¹ 12 6.7 43.3
B grubu² 36 20.0 63.3
C grubu¬ 66 36.7 100.0
Toplam 180 100.0
Ortalama (O):1.57 Standart Sapma (SS):1.31
¹ A Grubu: Paranoid,şizoid, şizotipal ²B Grubu: Antisosyal, borderline, histrionik, narsistik ¬C Grubu: Çekingen, bağımlı, obsessif-kompulsif ve diğerleri.
Tablo 9’dan da anlaşılacağı gibi araştırma grubuna dahil edilen deneklerin kişilik bozuklukları açısından bakıldığında 66 (%36.7)’sında herhangibir kişilik bozukluğu bulunamamış, 12 (%6.7)’sinde A grubu kişilik bozuklukları, 36 (%20.0)’ında B grubu kişilik bozuklukları, 66 (%36.7) C grubu kişilik bozuklukları bulunmuştur. C grubu kişilik bozuklukları, %36.7 ‘lik bir oranla birinci sırada yer almaktadır.
Tablo 10: Araştırma grubuna dahil edilen deneklerin (psikoterapi alanlar, farmakoterapi alanlar, kombine terapi alanlar) Spielberg anlık kaygı değerlendirme skorlarının ölçüm haftamlarına göre dağılımı:
Hafta sayısı SAKS Skorları
Terapi 21-30 31-40 41-50 51-60 61-70 71-80 Topla
1.hafta Farma. 0 0 4 30 25 1 60
Psiko. 0 0 2 12 42 4 60
Kombi. 0 0 0 11 49 0 60
Toplam 0 0 6 53 116 5 180
8. Hafta Farma 0 8 40 12 0 0 60
Psiko. 0 2 47 11 0 0 60
Kombi. 0 0 43 17 0 0 60
Toplam 0 10 130 40 0 0 180
26. Hafta Farma 1 34 17 8 0 0 60
Psiko. 0 49 11 0 0 0 60
Kombi. 0 41 18 1 0 0 60
Toplam 1 124 46 9 0 0 180
52. Hafta Farma 2 21 28 9 0 0 60
Psiko. 1 53 6 0 0 0 60
Kombi. 3 45 12 0 0 0 60
Toplam 6 119 46 9 0 0 180
1. Hafta f:8.154 p<0.1 8. Hafta f:5.561 p<0.1
26. Hafta f:3.518 p<0.5 52. Hafta f:11.433 p<0.1
1.Hafta - 8. Hafta X²:245.88 SD:4 p< 0.001
8. Hafta – 26. Hafta X²:157.69 SD:3 p<0.001
26. Hafta – 52. Hafta X²: 3.67 SD:3 p>0.05
Tablo 10’dan da anlaşılacağı gibi araştırma grubuna dahil edilen deneklerin Spielberg anlık kaygı değerlendirme skalasından (SAKS) aldıkları skorların 1., 8., 26. ve 52. hafta sonuçlarına göre dağılımı, farmakoterapi, psikoterapi ve kombine terapi alanlar açısından verilmiştir.Birinci hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. Birinci haftada SAKS’dan birinci grupta (21-30 arasında puan alan) hiçbir hasta bulunmamaktadır. En yoğun hasta, 61-70 skoru arasındaki beşinci grupta (116 hasta) bulunmaktadır. 116 hastanın 25’i farmakoterapi, 42’ü psikoterapi ve 49’i de kombine terapi alan hastalardandır. 51-60 arasındaki skordaki dördüncü gruptaki 53 hastanın dağılımı ise; 30 hasta farmakoterapi, 12 hasta psikoterapi ve 11 hasta kombine terapi almıştır.
. Sekizinci hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. Sekizinci haftada SAKS’dan 21-30 puan alan hiç hasta bulunmamaktadır. En yoğun olarak 130 hasta 41-50 skor arasındaki üçüncü grupta bulunmaktadır. 130 hastanın 40’i farmakoterapi, 47’ü psikoterapi ve 43’i de kombine terapi alan hastalardandır.31-40 arasındaki skordaki ikinci gruptaki 10 hastanın dağılımı ise; 8 hasta farmakoterapi, 2 hasta psikoterapi ve 0 hasta kombine terapi almıştır
26. hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.5 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. 26. haftada SAKS’dan 21-30 puan alan 1 hasta bulunmaktadır. En yoğun olarak 124 hasta ikinci grupta (31-40 skor arasındaki) bulunmaktadır. 124 hastanın 34’i farmakoterapi, 49’ü psikoterapi ve 41’i de kombine terapi alan hastalardandır. 41-50 arasındaki skordaki 46 hastanın dağılımı ise; 17 hasta farmakoterapi, 11 hasta psikoterapi ve 18 hasta kombine terapi almıştır. SAKS skorunda iyileşme oranı psikoterapi vekombine terapi alan hasta sayısı, farmakoterapi alan hasta sayısına göre fazladır.
52. hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında ANOVA testine göre p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır.52. haftada SAKS’dan 31-40 puan alan ikinci grupta 119 hasta bulunmaktadır. Bu 119 hastanın 21’i farmakoterapi, 53’ü psikoterapi ve 45’i de kombine terapi alan hastalardandır. 41-50 arasındaki skordaki 46 hastanın dağılımı ise; 28 hasta farmakoterapi, 6 hasta psikoterapi ve 12 hasta kombine terapi almıştır. SAKS skorunda iyileşme oranı psikoterapi vekombine terapi alan hasta sayısı, farmakoterapi alan hasta sayısına göre fazladır.
. SAKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 1. Hafta- 8. Hafta arasında p<0.001 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir.
SAKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 8. Hafta- 26. Hafta arasında p<0.001 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir
SAKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 26. Hafta- 52. Hafta arasında p<0.05 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir
61-70 SAKS skorunda 1. Haftada 116 hasta varken, 8. Haftada 0 hasta, 26. Haftada 0 hasta ve 52. Haftada 0 hasta mevcuttur.
Tablo 11: Araştırma grubuna dahil edilen deneklerin (psikoterapi alanlar, farmakoterapi alanlar, kombine terapi alanlar) Spielberg sürekli kaygı değerlendirme skorlarının ölçüm haftalarına göre dağılımı:
Hafta sayısı SSKS Skorları
Terapi 21-30 31-40 41-50 51-60 61-70 71-80 Topla
1.hafta Farma. 0 0 2 15 29 14 60
Psiko. 0 0 0 18 39 3 60
Kombi. 0 0 2 12 45 1 60
Toplam 0 0 4 45 113 18 180
8. Hafta Farma 0 6 24 26 4 0 60
Psiko. 0 1 30 29 0 0 60
Kombi. 0 3 19 38 0 0 60
Toplam 0 10 73 93 4 0 180
26. Hafta Farma 0 30 20 9 1 0 60
Psiko. 0 32 28 0 0 0 60
Kombi. 1 18 41 0 0 0 60
Toplam 1 80 89 9 1 0 180
52. Hafta Farma 1 14 19 14 11 1 60
Psiko. 1 47 22 0 0 0 60
Kombi. 1 37 21 1 0 0 60
Toplam 3 98 52 15 11 1 180
1. Hafta f:6.431 p<0.1 8. Hafta f:3.519 p<0.5
26. Hafta f:7.597 p<0.1 52. Hafta f:10.960 p<0.1
1.Hafta - 8. Hafta X²:208.07 SD:4 p< 0.001
8. Hafta – 26. Hafta X²:128.00 SD:4 p<0.001
26. Hafta – 52. Hafta X²: 23.36 SD:5 p<0.001
Tablo 11’dan da anlaşılacağı gibi araştırma grubuna dahil edilen deneklerin Spielberg sürekli kaygı değerlendirme skalasından (SSKS) aldıkları skorların 1., 8., 26. ve 52. hafta sonuçlarına göre dağılımı, farmakoterapi, psikoterapi ve kombine terapi alanlar açısından verilmiştir. Birinci hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. Birinci haftada SSKS’dan birinci grupta (21-30 arasında puan alan) ve ikinci grupta hiçbir hasta bulunmamaktadır. En yoğun hasta, 61-70 skoru arasındaki beşinci grupta (113 hasta) bulunmaktadır. 113 hastanın 29’i farmakoterapi, 39’ü psikoterapi ve 45’i de kombine terapi alan hastalardandır. 51-60 arasındaki skordaki dördüncü gruptaki 45 hastanın dağılımı ise; 15 hasta farmakoterapi, 18 hasta psikoterapi ve 12 hasta kombine terapi almıştır.
. Sekizinci hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.5 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. Sekizinci haftada SSKS’dan 21-30 puan alan hiç hasta bulunmamaktadır. En yoğun olarak 93 hasta 41-50 skor arasındaki üçüncü grupta bulunmaktadır. 93 hastanın 26’i farmakoterapi, 29’ü psikoterapi ve 38’i de kombine terapi alan hastalardandır.41-50 arasındaki skordaki üçüncü gruptaki 73 hastanın dağılımı ise; 24 hasta farmakoterapi, 30 hasta psikoterapi ve 19 hasta kombine terapi almıştır
26. hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. 26. haftada SSKS’dan 21-30 puan alan 1 hasta bulunmaktadır. En yoğun olarak 89 hasta üçüncü grupta (41-50 skor arasındaki) bulunmaktadır. 89 hastanın 20’i farmakoterapi, 28’ü psikoterapi ve 41’i de kombine terapi alan hastalardandır. 31-40 arasındaki skordaki 80 hastanın dağılımı ise; 30 hasta farmakoterapi, 32 hasta psikoterapi ve 18 hasta kombine terapi almıştır. SSKS skorunda iyileşme oranı psikoterapi ve kombine terapi alan hasta sayısı, farmakoterapi alan hasta sayısına göre fazladır.
52. hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında ANOVA testine göre p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. 52. haftada SSKS’dan 31-40 puan alan ikinci grupta 98 hasta bulunmaktadır. Bu 98 hastanın 14’i farmakoterapi, 47’ü psikoterapi ve 37’i de kombine terapi alan hastalardandır. 41-50 arasındaki skordaki 52 hastanın dağılımı ise; 19 hasta farmakoterapi, 22 hasta psikoterapi ve 21 hasta kombine terapi almıştır. SSKS skorunda iyileşme oranı psikoterapi ve kombine terapi alan hasta sayısı, farmakoterapi alan hasta sayısına göre fazladır.
SSKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 1. Hafta- 8. Hafta arasında p<0.001 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir.
SSKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 8. Hafta- 26. Hafta arasında p<0.001 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir
SSKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 26. Hafta- 52. Hafta arasında p<0.05 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir
61-70 SSKS skorunda 1. Haftada 113 hasta varken, 8. Haftada 4 hasta, 26. Haftada 1 hasta ve 52. Haftada sadece farmakoterapi grubundan olan 11 hasta mevcuttur.
Tablo 12: Araştırma grubuna dahil edilen (Fobi grubu, obsessif-kompulsif grup ve anksiyete grubu) Spielberg anlık kaygı değerlendirme skorlarının ölçüm haftalarına göre dağılımı:
Hafta sayısı SAKS Skorları
Terapi 21-30 31-40 41-50 51-60 61-70 71-80 Topla
1.hafta Fobi. 0 0 6 22 31 1 60
OKB 0 0 0 17 42 1 60
Anksiy. 0 0 0 24 43 3 60
Toplam 0 0 6 53 116 5 180
8. Hafta Fobi. 0 6 5 4 0 0 60
OKB 0 4 46 10 0 0 60
Anksiy. 0 0 34 26 0 0 60
Toplam 0 10 130 40 0 0 180
26. Hafta Fobi. 1 53 6 0 0 0 60
OKB 0 42 14 4 0 0 60
Anksiy. 0 29 26 5 0 0 60
Toplam 1 124 46 9 0 0 180
52. Hafta Fobi. 4 42 14 0 0 0 60
OKB 1 41 12 6 0 0 60
Anksiy. 1 36 20 3 0 0 60
Toplam 6 119 46 9 0 0 180
1. Hafta f:4.899 p<0.1 8. Hafta f:15.281 p<0.1
26. Hafta f:9.762 p<0.1 52. Hafta f:1.807 p>0.5
1.Hafta - 8. Hafta X²:245.88 SD:4 p< 0.001
8. Hafta – 26. Hafta X²:157.69 SD:3 p<0.001
26. Hafta – 52. Hafta X²: 3.67 SD:3 p>0.05
Tablo 12’dan da anlaşılacağı gibi araştırma grubuna dahil edilen deneklerin Spielberg anlık kaygı değerlendirme skalasından (SAKS) aldıkları skorların 1., 8., 26. ve 52. hafta sonuçlarına göre dağılımı, fobi grubu, obsessif-kompulsif grup ve anksiyete grubu açısından verilmiştir. Birinci hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. Birinci haftada SAKS’dan birinci grupta (21-30 arasında puan alan) hiçbir hasta bulunmamaktadır. En yoğun hasta, 61-70 skoru arasındaki beşinci grupta (116 hasta) bulunmaktadır. 116 hastanın 31’i fobik, 42’ü OKB ve 43’i de anksiyete grubundaki hastalardandır. 51-60 arasındaki skordaki dördüncü gruptaki 53 hastanın dağılımı ise; 22 hasta farmakoterapi, 17 hasta psikoterapi ve 24 hasta kombine terapi almıştır.
. Sekizinci hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. Sekizinci haftada SAKS’dan 21-30 puan alan hiç hasta bulunmamaktadır. En yoğun olarak 130 hasta 41-50 skor arasındaki üçüncü grupta bulunmaktadır. 130 hastanın 5’i fobik, 46’ü OKB ve 34’i de anksiyete grubundaki hastalardandır. 31-40 arasındaki skordaki ikinci gruptaki 10 hastanın dağılımı; 31’i fobik, 42’ü OKB ve 43’i de anksiyete grubundaki hastalardandır
26. hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. 26. haftada SAKS’dan 21-30 puan alan 1 hasta bulunmaktadır. En yoğun olarak 124 hasta ikinci grupta (31-40 skor arasındaki) bulunmaktadır. 124 hastanın 53’i fobik, 42’ü OKB ve 29’i de anksiyete grubundaki hastalardandır. 41-50 arasındaki skordaki 46 hastanın dağılımı ise; 6’i fobik, 14’ü OKB ve 26’i de anksiyete grubundaki hastalardandır. SAKS skorunda iyileşme oranı fobik ve OKB olan hastalarda, anksiyete grubundan olan hasta sayısına göre fazladır.
52. hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında ANOVA testine göre p>0.5 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmamıştır. 52. haftada SAKS’dan 31-40 puan alan ikinci grupta 119 hasta bulunmaktadır. Bu 119 hastanın 42’i fobik, 41’ü OKB ve 36’i de anksiyete grubundaki hastalardandır. 41-50 arasındaki skordaki 46 hastanın dağılımı ise; 14’i fobik, 12’ü OKB ve 20’i de anksiyete grubundaki hastalardandır.
. SAKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 1. Hafta- 8. Hafta arasında p<0.001 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir.
SAKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 8. Hafta- 26. Hafta arasında p<0.001 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir
SAKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 26. Hafta- 52. Hafta arasında p>0.05 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmamuştur. Hastalarda gruplar arasında düzelme açısından istatistiksel olarak belirgin bir fark yoktur
61-70 SAKS skorunda 1. Haftada 116 hasta varken, 8. Haftada 0 hasta, 26. Haftada 0 hasta ve 52. Haftada 0 hasta mevcuttur.
Tablo 13: Araştırma grubuna dahil edilen (Fobi grubu, obsessif-kompulsif grup ve anksiyete grubu) Spielberg sürekli kaygı değerlendirme skorlarının ölçüm haftamlarına göre dağılımı:
Hafta sayısı SSKS Skorları
Terapi 21-30 31-40 41-50 51-60 61-70 71-80 Topla
1.hafta Fobi. 0 0 1 21 37 1 60
OKB 0 0 2 12 43 3 60
Anksiy. 0 0 1 12 33 14 60
Toplam 0 0 4 45 113 18 180
8. Hafta Fobi. 7 30 23 0 0 60
OKB 0 2 19 39 0 0 60
Anksiy. 0 1 24 31 4 0 60
Toplam 0 10 73 93 4 0 180
26. Hafta Fobi. 0 38 22 0 0 0 60
OKB 0 23 35 2 0 0 60
Anksiy. 1 19 32 7 1 0 60
Toplam 1 80 89 9 1 0 180
52. Hafta Fobi. 2 36 19 3 0 0 60
OKB 0 33 15 8 4 0 60
Anksiy. 1 29 18 4 7 1 60
Toplam 3 98 52 15 11 1 180
1. Hafta f:6.117 p<0.1 8. Hafta f:4.632 p<0.1
26. Hafta f:5.352 p<0.1 52. Hafta f:1.952 p>0.5
1.Hafta - 8. Hafta X²:208.07 SD:4 p< 0.001
8. Hafta – 26. Hafta X²:128.00 SD:4 p<0.001
26. Hafta – 52. Hafta X²: 23.36 SD:5 p<0.001
Tablo 13’dan da anlaşılacağı gibi araştırma grubuna dahil edilen deneklerin Spielberg sürekli kaygı değerlendirme skalasından (SSKS) aldıkları skorların 1., 8., 26. ve 52. hafta sonuçlarına göre dağılımı, fobi grubu, obsessif-kompulsif grup ve anksiyete grubu açısından verilmiştir. Birinci hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. Birinci haftada SSKS’dan birinci grupta (21-30 arasında puan alan) ve ikinci grupta hiçbir hasta bulunmamaktadır. En yoğun hasta, 61-70 skoru arasındaki beşinci grupta (113 hasta) bulunmaktadır. 113 hastanın 37’i fobik, 43’ü OKB ve 33’i de anksiyete grubundaki hastalardandır. 51-60 arasındaki skordaki dördüncü gruptaki 45 hastanın dağılımı ise; 21’i fobik, 12’ü OKB ve 12’i de anksiyete grubundaki hastalardandır.
. Sekizinci hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.5 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. Sekizinci haftada SSKS’dan 21-30 puan alan hiç hasta bulunmamaktadır. En yoğun olarak 93 hasta 41-50 skor arasındaki üçüncü grupta bulunmaktadır. 93 hastanın 23’i fobik, 39’ü OKB ve 31’i de anksiyete grubundaki hastalardandır..41-50 arasındaki skordaki üçüncü gruptaki 73 hastanın dağılımı ise; 30’i fobik, 19’ü OKB ve 24’i de anksiyete grubundaki hastalardandır.
26. hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. 26. haftada SSKS’dan 21-30 puan alan 1 hasta bulunmaktadır. En yoğun olarak 89 hasta üçüncü grupta (41-50 skor arasındaki) bulunmaktadır. 89 hastanın 22’i fobik, 35’ü OKB ve 32’i de anksiyete grubundaki hastalardandır. 31-40 arasındaki skordaki 80 hastanın dağılımı ise; 38’i fobik, 23’ü OKB ve 19’i de anksiyete grubundaki hastalardandır.. SSKS skorunda iyileşme oranı fobik ve OKB olan hasta sayısı, anksiyete kümesindeki hasta sayısına göre fazladır.
52. hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında ANOVA testine göre p>0.5 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmamıştır. 52. haftada SSKS’dan 31-40 puan alan ikinci grupta 98 hasta bulunmaktadır. Bu 98 hastanın 36’i fobik, 33’ü OKB ve 29’i de anksiyete grubundaki hastalardandır. 41-50 arasındaki skordaki 52 hastanın dağılımı ise; hastanın 19’i fobik, 15’ü OKB ve 18’i de anksiyete grubundaki hastalardandır. SSKS skorunda iyileşme oranı en az anksiyete kümesindeki hasta grubunda olmuştur.
SSKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 1. Hafta- 8. Hafta arasında p<0.001 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir.
SSKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 8. Hafta- 26. Hafta arasında p<0.001 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir
SSKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 26. Hafta- 52. Hafta arasında p<0.01 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir
61-70 SSKS skorunda 1. Haftada 113 hasta varken, 8. Haftada 4 hasta, 26. Haftada 1 hasta ve 52. Haftada 11 hasta mevcuttur.
V. SONUÇ
`SAKS açısından birinci haftada ortalama değer 4.67 (SS:0.59) iken, sekizinci hafta 3.17 (SS: 0.50), 26. Hafta 2.35 (SS:0.58) ve 52. Hafta 2.32 (0.62) dır. Hastalarda SAKS açısından belirgin bir düzelme görülmektedir. Uygulanan tedavi yöntemleri ile hastaların SAKS’da belirgin düşmeler meydana gelmiştir. Anksiyete bozukluklarını anlık kaygıların tesbit ekmek önemlidir. Hastalığın durumunu ve tedavinin etkinliğinin ölçülebilmesi için bu gereklidir. Özellikle anksiyete grubumuzda bu özellik arzetmektedir. Biz de bu çalışmamızda SAKS’a göre tedavinin etkinliğini takip ettik. Her üç yaklaşımda da tedavinin etkili olduğunu tesbit ettik.
SSKS açısından birinci haftada ortalama değer 4.81 (SS:0.64) iken, sekizinci hafta 3.51 (SS: 0.64), 26. Hafta 2.61 (SS:0.62) ve 52. Hafta 2.64 (0.93) dır. Hastalarda SSKS açısından belirgin bir düzelme görülmektedir. Uygulanan tedavi yöntemleri ile hastaların SSKS’da belirgin düşmeler meydana gelmiştir. Hastalarda SSKS açısından belirgin bir düzelme görülmektedir. Uygulanan tedavi yöntemleri ile hastaların SSKS’da belirgin düşmeler meydana gelmiştir. Anksiyete bozukluklarını sürekli kaygıların tesbit ekmek önemlidir. Özellikle anksiyete grubumuzda bu özellik arzetmektedir. Hastalığın durumunu ve tedavinin etkinliğinin ölçülebilmesi için bu gereklidir. Biz de bu çalışmamızda SSKS’a göre tedavinin etkinliğini takip ettik. Her üç yaklaşımda da tedavinin etkili olduğunu tesbit ettik.
Tablo 10’dan da anlaşılacağı gibi araştırma grubuna dahil edilen deneklerin Spielberg anlık kaygı değerlendirme skalasından (SAKS) aldıkları skorların 1., 8., 26. ve 52. hafta sonuçlarına göre dağılımı, farmakoterapi, psikoterapi ve kombine terapi alanlar açısından verilmiştir.Birinci hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. Birinci haftada SAKS’dan birinci grupta (21-30 arasında puan alan) hiçbir hasta bulunmamaktadır. En yoğun hasta, 61-70 skoru arasındaki beşinci grupta (116 hasta) bulunmaktadır. 116 hastanın 25’i farmakoterapi, 42’ü psikoterapi ve 49’i de kombine terapi alan hastalardandır. 51-60 arasındaki skordaki dördüncü gruptaki 53 hastanın dağılımı ise; 30 hasta farmakoterapi, 12 hasta psikoterapi ve 11 hasta kombine terapi almıştır.
. Sekizinci hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. Sekizinci haftada SAKS’dan 21-30 puan alan hiç hasta bulunmamaktadır. En yoğun olarak 130 hasta 41-50 skor arasındaki üçüncü grupta bulunmaktadır. 130 hastanın 40’i farmakoterapi, 47’ü psikoterapi ve 43’i de kombine terapi alan hastalardandır.31-40 arasındaki skordaki ikinci gruptaki 10 hastanın dağılımı ise; 8 hasta farmakoterapi, 2 hasta psikoterapi ve 0 hasta kombine terapi almıştır
26. hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.5 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. 26. haftada SAKS’dan 21-30 puan alan 1 hasta bulunmaktadır. En yoğun olarak 124 hasta ikinci grupta (31-40 skor arasındaki) bulunmaktadır. 124 hastanın 34’i farmakoterapi, 49’ü psikoterapi ve 41’i de kombine terapi alan hastalardandır. 41-50 arasındaki skordaki 46 hastanın dağılımı ise; 17 hasta farmakoterapi, 11 hasta psikoterapi ve 18 hasta kombine terapi almıştır. SAKS skorunda iyileşme oranı psikoterapi ve kombine terapi alan hasta sayısı, farmakoterapi alan hasta sayısına göre fazladır.
52. hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında ANOVA testine göre p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır.52. haftada SAKS’dan 31-40 puan alan ikinci grupta 119 hasta bulunmaktadır. Bu 119 hastanın 21’i farmakoterapi, 53’ü psikoterapi ve 45’i de kombine terapi alan hastalardandır. 41-50 arasındaki skordaki 46 hastanın dağılımı ise; 28 hasta farmakoterapi, 6 hasta psikoterapi ve 12 hasta kombine terapi almıştır. SAKS skorunda iyileşme oranı psikoterapi vekombine terapi alan hasta sayısı, farmakoterapi alan hasta sayısına göre fazladır.
. SAKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 1. Hafta- 8. Hafta arasında p<0.001 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir.
SAKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 8. Hafta- 26. Hafta arasında p<0.001 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir
SAKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 26. Hafta- 52. Hafta arasında p<0.05 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir. Farmakoterapi alan gruptaki bir kısım hastada rahatsızlığın tekrarlama belirtileri görülmektedir.
61-70 SAKS skorunda 1. Haftada 116 hasta varken, 8. Haftada 0 hasta, 26. Haftada 0 hasta ve 52. Haftada 0 hasta mevcuttur.
Tablo 11’dan da anlaşılacağı gibi araştırma grubuna dahil edilen deneklerin Spielberg sürekli kaygı değerlendirme skalasından (SSKS) aldıkları skorların 1., 8., 26. ve 52. hafta sonuçlarına göre dağılımı, farmakoterapi, psikoterapi ve kombine terapi alanlar açısından verilmiştir. Birinci hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. Birinci haftada SSKS’dan birinci grupta (21-30 arasında puan alan) ve ikinci grupta hiçbir hasta bulunmamaktadır. En yoğun hasta, 61-70 skoru arasındaki beşinci grupta (113 hasta) bulunmaktadır. 113 hastanın 29’i farmakoterapi, 39’ü psikoterapi ve 45’i de kombine terapi alan hastalardandır. 51-60 arasındaki skordaki dördüncü gruptaki 45 hastanın dağılımı ise; 15 hasta farmakoterapi, 18 hasta psikoterapi ve 12 hasta kombine terapi almıştır.
. Sekizinci hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.5 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. Sekizinci haftada SSKS’dan 21-30 puan alan hiç hasta bulunmamaktadır. En yoğun olarak 93 hasta 41-50 skor arasındaki üçüncü grupta bulunmaktadır. 93 hastanın 26’i farmakoterapi, 29’ü psikoterapi ve 38’i de kombine terapi alan hastalardandır.41-50 arasındaki skordaki üçüncü gruptaki 73 hastanın dağılımı ise; 24 hasta farmakoterapi, 30 hasta psikoterapi ve 19 hasta kombine terapi almıştır
26. hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. 26. haftada SSKS’dan 21-30 puan alan 1 hasta bulunmaktadır. En yoğun olarak 89 hasta üçüncü grupta (41-50 skor arasındaki) bulunmaktadır. 89 hastanın 20’i farmakoterapi, 28’ü psikoterapi ve 41’i de kombine terapi alan hastalardandır. 31-40 arasındaki skordaki 80 hastanın dağılımı ise; 30 hasta farmakoterapi, 32 hasta psikoterapi ve 18 hasta kombine terapi almıştır. SSKS skorunda iyileşme oranı psikoterapi ve kombine terapi alan hasta sayısı, farmakoterapi alan hasta sayısına göre fazladır.
52. hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında ANOVA testine göre p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. 52. haftada SSKS’dan 31-40 puan alan ikinci grupta 98 hasta bulunmaktadır. Bu 98 hastanın 14’i farmakoterapi, 47’ü psikoterapi ve 37’i de kombine terapi alan hastalardandır. 41-50 arasındaki skordaki 52 hastanın dağılımı ise; 19 hasta farmakoterapi, 22 hasta psikoterapi ve 21 hasta kombine terapi almıştır. SSKS skorunda iyileşme oranı psikoterapi ve kombine terapi alan hasta sayısı, farmakoterapi alan hasta sayısına göre fazladır.
SSKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 1. Hafta- 8. Hafta arasında p<0.001 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir.
SSKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 8. Hafta- 26. Hafta arasında p<0.001 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir
SSKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 26. Hafta- 52. Hafta arasında p<0.05 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir. Farmakoterapi alan gruptaki bir kısım hastada rahatsızlığın tekrarlama belirtileri görülmektedir.
61-70 SSKS skorunda 1. Haftada 113 hasta varken, 8. Haftada 4 hasta, 26. Haftada 1 hasta ve 52. Haftada sadece farmakoterapi grubundan olan 11 hasta mevcuttur.
Tablo 12’dan da anlaşılacağı gibi araştırma grubuna dahil edilen deneklerin Spielberg anlık kaygı değerlendirme skalasından (SAKS) aldıkları skorların 1., 8., 26. ve 52. hafta sonuçlarına göre dağılımı, fobi grubu, obsessif-kompulsif grup ve anksiyete grubu açısından verilmiştir. Birinci hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. Birinci haftada SAKS’dan birinci grupta (21-30 arasında puan alan) hiçbir hasta bulunmamaktadır. En yoğun hasta, 61-70 skoru arasındaki beşinci grupta (116 hasta) bulunmaktadır. 116 hastanın 31’i fobik, 42’ü OKB ve 43’i de anksiyete grubundaki hastalardandır. 51-60 arasındaki skordaki dördüncü gruptaki 53 hastanın dağılımı ise; 22 hasta farmakoterapi, 17 hasta psikoterapi ve 24 hasta kombine terapi almıştır.
. Sekizinci hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. Sekizinci haftada SAKS’dan 21-30 puan alan hiç hasta bulunmamaktadır. En yoğun olarak 130 hasta 41-50 skor arasındaki üçüncü grupta bulunmaktadır. 130 hastanın 5’i fobik, 46’ü OKB ve 34’i de anksiyete grubundaki hastalardandır. 31-40 arasındaki skordaki ikinci gruptaki 10 hastanın dağılımı; 31’i fobik, 42’ü OKB ve 43’i de anksiyete grubundaki hastalardandır
26. hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. 26. haftada SAKS’dan 21-30 puan alan 1 hasta bulunmaktadır. En yoğun olarak 124 hasta ikinci grupta (31-40 skor arasındaki) bulunmaktadır. 124 hastanın 53’i fobik, 42’ü OKB ve 29’i de anksiyete grubundaki hastalardandır. 41-50 arasındaki skordaki 46 hastanın dağılımı ise; 6’i fobik, 14’ü OKB ve 26’i de anksiyete grubundaki hastalardandır. SAKS skorunda iyileşme oranı fobik ve OKB olan hastalarda, anksiyete grubundan olan hasta sayısına göre fazladır.
52. hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında ANOVA testine göre p>0.5 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmamıştır. 52. haftada SAKS’dan 31-40 puan alan ikinci grupta 119 hasta bulunmaktadır. Bu 119 hastanın 42’i fobik, 41’ü OKB ve 36’i de anksiyete grubundaki hastalardandır. 41-50 arasındaki skordaki 46 hastanın dağılımı ise; 14’i fobik, 12’ü OKB ve 20’i de anksiyete grubundaki hastalardandır.
. SAKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 1. Hafta- 8. Hafta arasında p<0.001 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir.
SAKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 8. Hafta- 26. Hafta arasında p<0.001 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir
SAKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 26. Hafta- 52. Hafta arasında p>0.05 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmamuştur. Hastalarda gruplar arasında düzelme açısından istatistiksel olarak belirgin bir fark yoktur
61-70 SAKS skorunda 1. Haftada 116 hasta varken, 8. Haftada 0 hasta, 26. Haftada 0 hasta ve 52. Haftada 0 hasta mevcuttur.
Tablo 13’dan da anlaşılacağı gibi araştırma grubuna dahil edilen deneklerin Spielberg sürekli kaygı değerlendirme skalasından (SSKS) aldıkları skorların 1., 8., 26. ve 52. hafta sonuçlarına göre dağılımı, fobi grubu, obsessif-kompulsif grup ve anksiyete grubu açısından verilmiştir. Birinci hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. Birinci haftada SSKS’dan birinci grupta (21-30 arasında puan alan) ve ikinci grupta hiçbir hasta bulunmamaktadır. En yoğun hasta, 61-70 skoru arasındaki beşinci grupta (113 hasta) bulunmaktadır. 113 hastanın 37’i fobik, 43’ü OKB ve 33’i de anksiyete grubundaki hastalardandır. 51-60 arasındaki skordaki dördüncü gruptaki 45 hastanın dağılımı ise; 21’i fobik, 12’ü OKB ve 12’i de anksiyete grubundaki hastalardandır.
. Sekizinci hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.5 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. Sekizinci haftada SSKS’dan 21-30 puan alan hiç hasta bulunmamaktadır. En yoğun olarak 93 hasta 41-50 skor arasındaki üçüncü grupta bulunmaktadır. 93 hastanın 23’i fobik, 39’ü OKB ve 31’i de anksiyete grubundaki hastalardandır..41-50 arasındaki skordaki üçüncü gruptaki 73 hastanın dağılımı ise; 30’i fobik, 19’ü OKB ve 24’i de anksiyete grubundaki hastalardandır.
26. hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. 26. haftada SSKS’dan 21-30 puan alan 1 hasta bulunmaktadır. En yoğun olarak 89 hasta üçüncü grupta (41-50 skor arasındaki) bulunmaktadır. 89 hastanın 22’i fobik, 35’ü OKB ve 32’i de anksiyete grubundaki hastalardandır. 31-40 arasındaki skordaki 80 hastanın dağılımı ise; 38’i fobik, 23’ü OKB ve 19’i de anksiyete grubundaki hastalardandır.. SSKS skorunda iyileşme oranı fobik ve OKB olan hasta sayısı, anksiyete kümesindeki hasta sayısına göre fazladır.
52. hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında ANOVA testine göre p>0.5 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmamıştır. 52. haftada SSKS’dan 31-40 puan alan ikinci grupta 98 hasta bulunmaktadır. Bu 98 hastanın 36’i fobik, 33’ü OKB ve 29’i de anksiyete grubundaki hastalardandır. 41-50 arasındaki skordaki 52 hastanın dağılımı ise; hastanın 19’i fobik, 15’ü OKB ve 18’i de anksiyete grubundaki hastalardandır. SSKS skorunda iyileşme oranı en az anksiyete kümesindeki hasta grubunda olmuştur.
SSKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 1. Hafta- 8. Hafta arasında p<0.001 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir.
SSKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 8. Hafta- 26. Hafta arasında p<0.001 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir
SSKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 26. Hafta- 52. Hafta arasında p<0.01 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir
61-70 SSKS skorunda 1. Haftada 113 hasta varken, 8. Haftada 4 hasta, 26. Haftada 1 hasta ve 52. Haftada 11 hasta mevcuttur.
Tablo 14: Farklı tedavi yaklaşımlarının etkinlik durumları.
Çalışma Hastalık İmipramin Ekspojur İmipra.+Eks.
Zitrin ve ark. 1980, 1983 Panik + ++
Fobi + ++
Marks ve ark. 1983 Panik + ++
Fobi + ++
Mavissakalian ve ark. 1983 Panik + +
Fobi + ++
Telch ve ark. 1985 Panik - +
Fobi + ++
Mavissakalian ve Mich. 1986a Panik + +
Fobi + ++
+:etkili, -:etkisiz, ++:güçlü etkili.
Kaynak:Mavissakalian M: “Agoraphobia,” in integrating pharmacotherapy and psychotherapy. Edited by Beitman BD, Klerman GL. Washington, DC, American Psychiatric Press, 1991, pp.165-181.
Bu çalışmada bir takım sonuçlara ulaşılmıştır. Bunlar:
1. Hastalık grupları ve subgruplarının bağımsız değişkenler açısından klinik özellikleri ve kilinik seyiri bulunmaktadır. Yaş, cinsiyet, medeni durum, aile özellikleri, genetik, meslek, sosyo-ekonomik durum, orgonik ve psişik travma hikayesi, erken çocukluk dönemi özellikleri, hastalığın başlangıç şekli ve tipi, premorbid kişilik özellikleri, madde kötüye kullanımı açısından klinik bir tablo ortaya çıkmaktadır. Bu değişkenler ile hastalık arasında birtakım bağlar mevcuttur.
2. Klinik tablolara ve ve subgrublara göre tedavi yaklaşımları da hem farmakoterapi açısından hem de psikoterapi açısından farklı olmalıdır.
3. Yoğun bir psikoterapi ile başlayan psikoterapilerde dropout oranı düşmektedir.
4. Anksiyete bozukluklarında farmakoterapi, psikoterapi ve kombine terapi etkin birer tedavi yöntemidirler.
5. Bu tedavi yöntemleri çeşitli parametrelerle karşılaştırıldığında; psikoterapi ve kombine terapi, farmakoterapiye göre daha etkin bulunmuştur.
6. Bu çalışmada psikoterapi ve kombine terapinin birbirlerine belirgin bir üstünlüğü görülmemiştir.
7. Bu iki etkin terapi türünün hangisinin hastalarda tercih edilmesi gerekir sorusuna cevap vermek için daha detaylı araştırmaların yapılması ve subgrubların klinik tablolarının daha net çizgilerle ortaya konması gerekmektedir.
8. Psikoterapi yaklaşımlarında esnek olmayan bir yaklaşım doğru değildir. Hastanın biyopsikososyal bir model içinde “hastalık yok, hasta var” temel düşüncesi perspektifinde elastik bir yaklaşım sergilenmelidir. Bu elastik yaklaşım hastanın tedaviye uyumunu kolaylaştırmaktadır. Psikoterapi okullarının esnek olmayan kuralcı yaklaşımları klinisyenler tarafından tercih edilmemelidir.
9. Davranışçı yaklaşımların daha başarılı olması için ev ödevlerinin hipnotik trans altında terapi seansında uygulattırılması, başarıyı artırmakta ve tedaviye uyumu kolaylaştırmaktadır.
10. Psikoterapi süreçlerinde klinik uygulamalarda esnek olmayan bir terapi yaklaşımı başarı şansını azaltmaktadır. Bazı hastalara sadece davranışçı tekniklerle başarıya ulaşılırken, bazılarına kognitif, bazılarına da içgörü yönelimli dinamik bir psikoterapi uygulamak gerekmektedir. Bu ihtiyaç tedavi süreci içerisinde ortaya çıkmakta ve belirlenmektedir.
11. Tedavi kesildikten sohnra; farmakoterapi alan grubta rekürrens ve/ veya nüksler daha sık ortaya çıkmaktadır. Bu sonuçlar hastaya yaklaşımda biopsikososyal modelin geçerliliğini ortaya koymaktadır.
12. Psikiyatride çağdaş tekniklerin (Audivisuel kayıt sistemlerinin) uygulanması tedavi süresini kısaltmakta, tedavinin başarısını artırmakta, başarının kalıcı olmasını sağlamakta ve içgörüyü kolaylaştırmaktadır.
13. Çalışma grubumuzdan edindiğimiz sonuçlara göre psikoterapi eğitim seviyesi yüksek hastalarda daha başarılı olmaktadır.
14. Tedavide kullanılan hipnodramalar, rüyalar ve imajlardaki sembol dilinin öğrenilmesi ve çözülmesi tedaviyi yönlendirmekte büyük yararlar sağlamaktadır.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Azerbaycan Tıp Üniversitesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi
Uz.Dr.Tahir Özakkaş[1]
ÖZET: Azerbaycan tıp Üniversitesi Psikiyatri polikliniği ve hastahaneleri ile İstanbul Özel Psikiyatri Poliklniğine başvurun 180 Anksiyete Bozukluğu hastası tedavi yaklaşımlarına cevap özellikleri ve çeşitli parametreler açısından incelenmiştir. DSM III-R kriterlerine göre SCID-OP uygulanarak 60 fobi, 60 anksiyete ve 60 obsesif-kompulsif hasta grubu rastgele örneklem yöntemi ile farmako, psiko ve kombine tedavi gruplarına eşit olarak ayrılmıştır. Farmakoterapi grubuna 8 haftalık ve idame tedavisi olarak clomipramin, buspiron ve alprazolam verilmiştir. Psikoterapide ise 10 günlük 20 saatlik hücum tedavisi ile birlikte 8 haftalık bir uygulama verilmiştir. Bunlara kognitif-davranışsal terapi ile içgörü yönelimli dinamik psikoterapi eklektik ve esnek olarak uygulanmıştır. Zaman zaman hipnoz kullanılmıştır.
I. GİRİŞ
1.Anksiyete Nevrozunun Tarihçesi
Yaklaşık yüzyıl önce, S. Freud “Anksiyete Nörozu” terimini türetmiş ve anksiyetenin iki tipini tanımlamıştır.(Breuer and Freud 1893 1895/1955) Anksiyetenin bir tipi kontrol altına alınamamış Libido’dan kaynaklanır. Diğer bir ifade ile, fizyolojik olguların mental yansıması olan,libidonun artmasına bağlı olarak ortaya çıkan seksüel gerilimdeki fizyolojik artıştır. Bu tip bir gerilimin normal boşalımı, Freud’a göre, cinsel ilişki yolu ile olur. Hernasılsa, diğer cinsel uygulamalar,öyle ki,cinsel yoksunluk ve koitus interruptus gerilimin boşalmasını önler ve güncel nöroz ile sonuçlanır. Libidinal blokaja bağlı olarak anksiyetenin yükselmesinin şartları sonucunda nevrasteni, hipokondriazis ve anksiyete nörozu oluşur. Bunlar Freud’a göre biyolojik temele sahip görünümlerdir.
Anksiyetenin diğer formu, baskılanmış düşünce ve arzuların orijinal yapılarının sıkıntısının ve endişesinin yoğun olarak hissedilmesi olarak, en güzel bir şekilde karakterize edilebilir. Anksiyetenin bu formu, obsesyonel nöroz, histeri ve fobi gibi psikonörozlardan sorumludur.
Freud, bilinen bu şartları ve onlarla bağlantılı olarak ortaya çıkan anksiyeteyi, fizyolojik faktörlerden ziyade psikolojik faktörlere bağlamaktadır.İntrapsişik çatışmalar anksiyete ve psikonörozlara neden olur. Freud aktüel nörozda gözlediğinden daha az dramatik ve daha az yoğun bir anksiyete ile sonuçlandığını tesbit etti.
2.Normal Ansiyete
Anksiyete duyusu hemen hemen bütün insanlar tarafından yaygın olarak tecrübe edilmiş bir duygudur. Bu his, endişenin belirsiz hissi, hoşnutsuzluk yaygınlık hisleri ile karakterizedir.Genellikle otonomik semptomlar vasıtası ile kendini ifade eder. Otonomik semptomlar başağrısı, terlemek, çarpıntı, göğüste sıkışma hissi, hafif mide rahatsızlığı şeklinde olur. Anksiyeteli bir şahıs, aynı zamanda huzursuzluk da hissedebilir.
2.1. Korku ve Anksiyete
Anksiyete, haber verici bir sinyaldir. O, tehdidin şiddet derecesini şahsa bildiren ve tehlikeyi haber veren şeydir. Korku, benzer şekilde haber verici bir işarettir. Anksiyeteden farklılaştırılmıştır. Korku bir tehdite karşı organizmanın cevabıdır. Bu tehdit bilinen, dıştan gelen, belirli veya kaynağında çatışma olmayan şeydir. Anksiyete ise yine bir tehdite cevaptır. Ancak bu bilinmeyen, içten gelen, belirsiz veya kaynağı tartışmalı olandır.
Post-Freudiyan psikanalitik formülasyonlara giderken, korku ve anksiyetenin birbirinden ayırt edilebilmesi psikolojik analizle mümkündür. İkisi arasındaki temel fark anksiyetenin kronik bir olay, korkunun ise akut bir olay olmasıdır. Bir caddeden karşıdan karşıya geçerken hızla yaklaşmakta olan arabanın bizde oluşturduğu duygu korkudur.
2.2. Anksiyeteye Adaptasyon Fonksiyonları
Anksiyeteyi haber verici bir sinyal olarak basit bir şekilde belirlediğimiz zaman, temelde korku gibi aynı emosyonel yapıyı gözönünde bulundurmuş olabiliriz. Anksiyete, iç veya dış tehlikeyi haber veren bir uyarandır. O, hayat koruyucu bir özelliğe sahiptir. Daha alt seviyede, anksiyete aşağıdaki olumsuzlukları haber veren bir uyarıcıdır. Bu belirtiler arasında vücudun parçalanması, ağrı, mutsuzluk, muhtemel cezalandırmalar veya sosyel früstrasyonlar veya vücudun ihtiyaçları, sevilen birinden ayrılma, birinin durumuna veya başarısına gözdağı veya bütünlüğe birliğe olan tehditler sayılabilir. Bu şekilde şahıs yapılan tehditten korunmaya yönelik gerekli tedbirleri almaya ve bu olumsuzlukların etkisini azaltmaya gayret eder.
2.3. Stress, çatışma ve anksiyete
Egonun temel fonksiyonu iç dünyamız ile dış dünya arasında bir denge sağlamaktır. İçten gelen uyarılarla dış dünyanın realitesi arasında bir denge kurulursa ego fonksiyonunu başarı ile yapmış demektir. Eğer bir denge korunamaz ve dengesizlik ortaya çıkarsa, yani iç dünyamızın talepleri ile dış dünyanın gerçekleri çatışırsa dengesizlik ve kararsızlık meydana gelir. Bu da kronik anksiyete olarak algılanır.
Bu çatışma hastanın iç dünyasından gelen impulsif dürtüler(örneğin, agresivite, seksüel veya bağlanma ihtiyaçları v.s.) ile bilinç arasında, veya dış dünyanın gerçekleri ile kişinin egosu veya iç dünyası arasında oluşabilir. Bu denge bozukluğuna ÇATIŞMA demek mümkündür.
2.4. Psikolojik ve Bilişsel Semptomlar
Anksiyetenin iki temel komponenti tesbit edilmiştir. Bunlar;
1-Farkında olunan fizyolojik duyumlar.(örneğin: çarpıntı ve terleme gibi)
2-Korku ve sinirlilik halinin hissedilmesi.
Anksiyetenin motor ve visseral etkilerine ilaveten; Anksiyete, düşünceyi, algılamayı ve öğrenmeyi de etkiler. Anksiyete konfüzyona, algılamanın çarpıtılmasına neden olur. Algılamanın çarpıtılması sadece yer ve zaman adaptasyonu ile ilgili olmayıp tüm dış dünyadaki olaylar ve insanlarla bağlantılı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu distorsiyonlar, konsantrasyon gücünün azalmasına bağlı olarak öğrenmeyi olumsuz yönde etkiler, hafızayı ve hatırlamayı zayıflatır, olaylar arasındaki bağlantıyı bulmakta zorluk yaratır.
Emosyonların bilişsel sfera üzerine olumsuz etkilerinden biri de selektif algılama yapmasıdır. Kişi korkusuna ve endişesine bağlı olarak olayların veya olguların belirli yönlerini algılar, diğer kısımlarını algı dışı bırakabilir.
3.Patolojik Anksiyete
3.1. Psikolojik Teoriler
Psikolojik teorilerin temel üç okulu vardır. Bunlar;
1- Psikanalitik
2- Davranışçı
3- Varoluşçu
Bu üç temel teori anksiyeteye bir bakış açısı getirmişler ve bu bakış açıları ile de tedavi planlarını şekillendirmişlerdir.
3.1.1. Psikanalitik Teori
Freudun anksiyete ile ilgili görüşlerini 1895’te yayınladığı “Obsesyonlar ve Fobiler”(Freud 1895b[1894]) 1895 teki kitabı “Histeri Üzerine Çalışmalar”(Breuer, Freud 1893 1895) ve en son 1926’da yayınlanan “İnhibisyonlar , Semptomlar ve Anksiyete”(Freud 1926) kitabında görmek mümkündür. Freud bu kitabında anksiyeteyi baskılanmış dürtülerin bilince çıkmak için represente edilmesi ve deşarj yolları bulmak için egoyla verdiği bir işaret olarak değerlendirmektedir. Bu sinyal sistemi ile bilinçdışı dürtü ve duygular egonun bilinçli alanına çıkmak ister. Bu basınç gittikçe artar. Bu basıncın artması ile birlikte anksiyetenin yoğunluğu da artar. Bu basınç ve anksiyetenin şiddeti kritik değeri aşarsa, o zaman panik atak ortaya çıkar. Başarılı olamayan represyon sonucunda ortaya çıkan diğer savunma düzenekleri ile bir semptom profili ortaya çıkar ki, bu da klasik nevroz hastalığının herhangi bir klinik görünümünü ortaya koyar. Bu durumda karşımıza histeri, fobi ve obsesif-kompulsif nevroz çıkar. (Cooper 1985., Michels ve ark. 1985., Nemiah 1988)
Psikanalitik teoriye göre anksiyeteyi oluşturan 4 ana komponent vardır. Bunlar: (Klein 1948., Flescher 1955)
1- İd veya impulsif anksiyete
2- Ayrılık anksiyetesi
3- İğdiş edilme anksiyetesi
4- Süperego anksiyetesi
(Gabbard 1990) (Freud 1895a [1894]/1962) (Faravelli ve Pallanti 1989) (Klein D.F. 1964., Bowyby 1973., Cooper 1985) (Scott 1975., Suami ve ark. 1978) (Gittelman-Klein ve Klein 1971., Weisman ve ark. 1984)
3.1.2. Davranışsal Teori
Anksiyetenin davranışsal veya öğrenim teorisi anksiyeti hastalıklarının tedavisinde çok yararlı bazı yaklaşım metodlarını geliştirmiştir. Anksiyete ile ilişkili olarak davranış teorisinin temelini, çevrede meydana gelen spesifik çevresel uyaranlara karşı bireyin oluşturduğu bir şartlanma cevabı oluşturur.
Klasik şartlanma modeli içinde mesela bir şahsın herhangi bir yiyeceğe karşı allerjisi yokken bir gün restoranda kontamine olmuş bir gıda yedikten sonra hastalanmış olabilir. Daha sonra bu şahıs başkaları tarafından hazırlanmış tüm gıdalara karşı tepkisellik içine girebilir.
Veya alternatif muhtemel bir sebep olarak ta ailesinden öğrendiği yaklaşım tarzları ile (sosyal öğrenme teorisi) bazı durumlara karşı anksiyete geliştirebilir.
Bu şekilde bu hastalar, anksiyejenik stimulusların tekrarlanan ekspojure tedavisi vasıtası ile desensitizasyonun bazı şekilleri ile tedavi edilir. Bu desensitizasyon programına bilişsel psikoterapik yaklaşımları da ilave etmek mümkündür.(Barlow ve ark. 1989., Beck ve ark. 1992., Michelson ve ark. 1990., Salkovskis ve ark. 1986)
3.1.3. Varoluşçu Teori
Varoluşçu teoriler genel anksiyete bozuklukları için bir model geliştirmişlerdir. Kronik anksiyete hissinde herhangi belirlenmiş bir stimulus yoktur.
Bunlara göre ölümün çaresizliği ve kaçınılmazlığı karşısında hissedilen ve derinden yaşanan memnuniyetsizlik hissi sonucu anksiyete ortaya çıkar. Anksiyete hayatı anlamlandıran ve varolmanın bir aracı olarak veya hissetmenin bir aracı olarak kullanılmaktadır. Varlığın ve anlamın, derin boşluğuna veya anlamsızlığına karşı kişinin geliştirdiği bir cevaptır.
3.2. Biolojik Teoriler
Anksiyete odaklı biyolojik teoriler, anksiyetenin hayvan modelleri ile yapılan preklinik çalışmalar ile geliştirilmiştir.(S.T.Mason ve H.C.Fibiger 1979) Konunun insan açısından değerlendirilmesi ve araştırılması ise psikoterapik ilaçların etkileri ve temel nörosciensin gelişimleri ile yapılmıştır. (Bloom ve ark., Aston-Jones ve ark. 1984)
Çalışmanın bir kutbunda anksiyete bozuklukları olan hastaların, psikolojik çatışmaların sonuçlarını yansıtan ölçülebilir biolojik değişkenlerin tesbit edilmesi düşüncesi varken, çatışmanın diğer kutbunda, psikolojik çatışmaları oluşturan biyolojik faktörler vardır. Her iki durumda spesifik şahıslarda bulunabilir ve hassasiyeti olan bireyler üzerine yapılanmış biyolojik özelliklerin boyutları anksiyete bozukluğu semptomları olan semptomlu bireyler arasında tesbit edilebilir.
II. MATERYAL VE METOD
1-ARAŞTIRMA TİPİ
Bu araştırma, içerisinde tanımlayıcı ve analitik ögeler de taşıyan karşılaştırmalı prospektif bir grub çalışmasıdır.
Kliniklerimize başvuran hastaların, DSM III-R kriterlerine göre anksiyete bozukluğu tanısı alan hastaların cinsiyet açısından, klinik görünümlerinin neler olduğunu, bu klinik formalaşmanın ve hastalığa yakalanmanın; medeni durum, yaş, hastalık süresi, öğrenim, meslek, psikososyal ve çevresel sorunlar gibi bağımsız değişkenlerle ilişkisinin ne olduğu araştırılmıştır. DSM III-R kriterlerine göre Anksiyete Bozukluğu teşhisi alan hastaların rastgele örneklem istatistik yöntemi ile üçe ayrılması ve bunların üç tedavi yöntemi ile tedaviye alınması (psikoterapi, farmakoterapi ve kombine tedavi) ve sonuçta tedavi yaklaşımlarının karşılaştırılması yapılarak, tedavi yaklaşımları arasında bir fark olup olmadığı araştırılmıştır.
2-ARAŞTIRMANIN YAPILDIĞI YER
Bu araştırma, Azerbaycan Tıp Üniversitesi Psikiyatri Kafedrası nezdindeki 2 numaralı hastahanesine, Semaşka hastahanesi psikosomatik şubesine, 1 numaralı psikonöroloji dispanserine (PND) başvuran hastalar ile, Türkiye’de Akdeniz Tıp Merkezi Psikiyatri Polikliniği ve Özel Psikolojik Danışmanlık Merkezine başvuran hastalar üzerinde yapılmıştır. Çok merkezli yapılan bu çalışma Azerbaycan Cumhuriyeti Bakü şehri ile Türkiye Cumhuriyeti İstanbul şehirlerinde gerçekleştirilmiştir
3-ARAŞTIRMA GRUBU.
Araştırma evrenini, ATÜ Psikiyatri Kafedrasının hizmet verdiği hastane poliklinikleri ile İstanbul’daki Özel Psikolojik Danışmanlık Merkezi ve Akdeniz Tıp Merkezi Psikiyatri polikliniğine psikolojik rahatsızlık nedenleri ile başvuran ve DSM III-R kriterlerine göre Anksiyete Bozukluğu tanısı konan 10-65 yaş grubundan 180 (77 kadın ve 103 erkek) hasta oluşturmaktadır.
Araştırmada örneklem yapılmamış, ilgili merkezlerde çalışma yürütüldüğü esnada polikliniklerimizi başvuran ve kriterlerimize uyan tüm hastalar alınmıştır.
Bu hastalar arasında dışlayıcı kriterlerimiz nedeniyle 28 hasta kabul edilmemiştir.
4-BİLGİLERİN TOPLANMASI
Bilgiler 1 Haziran 1995-30 Mayıs 1998 tarihleri arasında toplanmıştır.
ARAŞTIRMA VERİLERİ
1-Muayene yöntemleri
a. SCID-OP (Structural Clinical Interwiev Standardized for inter-rater reliability) (DSM III-R)
2-Laboratuar Muayeneleri
3-Psikometrik testler
4-Sosyodemografik Anket vasıtası ile toplanmıştır.
1.MUAYENE YÖNTEMLERİ:
Polikliniklere müracaat eden hastalar somatik ve psikiyatrik muayeneden geçirilmiştir. Bunlara SCID-OP uygulanarak DSM III-R kriterlerine göre Anksiyete Bozukluğu tanısı alan hastalar araştırma grubuna dahil edilmiştir. Dışlayıcı kriterleri içeren hastalar gruptan çıkarılmıştır.
2.LABORATUAR MUAYENELERİ:
Grup içine alınan bu deneklere kan analizleri (kırmızı küre, beyaz küre, hemoglobin, sedimentasyon, karaciğer fonksiyon testleri, böbrek fonksiyon testleri, endokrin testler), EKG, EEG ve gerekli diğer tedkikler uygulanmıştır.
3.PSİKOMETRİK TESTLER:
a. İşlevselliğin Genel değerlendirme Skalası (İGDS)
b. Spielberg Anlık Kaygı Skalası (SAKS)
c. Spielberg Sürekli Kaygı Skalası (SSKS)
d. Yale-Brown Obsessif-Kompulsif Skalası (YB-OKS)
e. Hamilton Depresyon Skalası (HDS)
f. Fobi Kendi Ölçüm Skalası (FKÖS)
4.VERİLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Elde edilen veriler, veri kodlama kağıdına geçirildikten sonra kompütere yüklenmiştir. Bu bilgiler EPI istatistiksel analiz programı ile tablolandırılmıştır. Tablo haline getirilen bu veriler, yine aynı kompüter programı vasıtası ile istatiksel analize tabi tutulmuştur. Gerekli yerlerde istatiksel analiz için, Khi kare, t-student, ANOVA varyans analizi, Fisher ve Yates düzeltmeleri yapılmıştır.
5.METOD
Bu çalışmada; ilaç (alprozolam, amitriptilin, buspiron, anafranil, floksetin) ve eklektik (içgörü yönelimli ve kognitif-davranışçı) psikoterapi yalnız başlarına ve birlikte karşılaştırılmıştır. Hastalar rastgele örneklem yöntemi ile aşağıdaki gruplardan birine dahil edilmiştir.
İ İlaç
PS Psikoterapi
İ+PS İlaç ve psikoterapi birlikte
Tedaviye alınmadan hastalar, fizik muayene ve laboratuar testlerinden geçirildi ve yazılı izinleri alındı. Hastalar herhangi bir psikoterapotik uygulamanın etkisinden sıyrılmak ve ilaçtan arınma süresi olarak ortalama 21 gün bekletildi.
Hastalar 12 ayın üzerinde takip edildi. 0-8 hafta arasında tedaviye alındı Psikoterapi alan hastalar on gün peşpeşe standardize edilen yoğun hucüm tedavisine alındılar.Tedavinin geri kalan kısmı 8-16 hafta arasında tamamlandı ve hastalar aralarda ilaç ve herhangi bir psikoterapi olmadan 52 haftaya kadar takip edildi.
Hastalar tedavi süresince (yoğun psikoterapi dönemi haricinde) 12 kez doktoru ziyaret ettiler. Ziyaret haftaları 0, 1, 2, 3, 4, 5, 6, 8 haftalar ve 3, 6, 9, ve 12. aylarda idi. Zaman zaman telefonla bağlantı kuruldu.İhtiyaç duyulan hastalarla ek görüşmeler yapıldı..
Son değerlendirmelerde 6 hafta içinde tamamlandı.
TEDAVİ
Hastalar başlangıçtan itibaren üç tedavi grubuna ayrıldı. Bunlar; ilaç, psikoterapi ve kombine terapi idi. Her bir gruptaki hastalarda DSM III-R teşhis kriterlerinden yola çıkılarak, anksiyete bozukluklarının alt grubuna ayrıldılar. Bu gruplar:
1.Fobi İle İlgili Bozukluklar Kümesi.
A. Basit Fobi
B. Sosyal Fobi
C. Agorafobi
2. Obsessif- Kompulsif Bozukluk Kümesi
3. Anksiyete Kümesi ve diğerleri
A. Panik Bozukluk–(Agorafobili-Agorafobisiz)
B. Yaygın Anksiyete Bozukluğu
C. Diğerleri: (Posttravmatik Stress Bozukluğu, Akut Stress Bozukluğu, vb.)
Bu şekilde hastalar üç alt kümeye ayrıldılar.
III. BULGULAR
Tablo 1: Araştırma grubuna dahil edilen deneklerin cinsiyetlerine göre dağılımı:
Cinsiyet N % Kamülatif %
Erkek 103 57.2 57.2
Kadın 77 42.8 100.0
Toplam 180 100.0
Ortalama (O):1.43 Standart Sapma(SS):0.5
Tablo 1’den de anlaşılacağı gibi araştırma grubuna dahil edilen deneklerin 103 (%57.2)’ü erkek, 77 (%42.8)’si kadındır.
Tablo 2: Araştırma grubuna dahil edilen deneklerin medeni durumlarına gruplarına göre dağılımı:
Medeni durum N % Kamülatif %
Evli 87 48.3 48.3
Bekar 81 45.0 93.3
Dul 12 6.7 100.0
Toplam 180 100.0
Ortalama (O):1.58 Standart Sapma(SS):0.62
Tablo 2’den de anlaşılacağı gibi araştırma grubuna dahil edilen deneklerin medeni durumu görülmektedir. Bunların 87 (%48.3)’si evli, 81 (%45.0)’i bekar ve 12 (6.7)’si duldur.
Tablo 3: Araştırma grubuna dahil edilen deneklerin yaş gruplarına göre dağılımı:
Yaş N % Kamülatif %
– 10 4 2.2 2.2
11 – 20 17 9.4 11.7
21 – 30 77 42.8 54.4
31 – 40 47 26.1 80.6
41 – 50 22 12.2 92.8
51 - 13 7.2 100.0
Toplam 180 100.0
Ortalama (O):3.58 Standart Sapma (SS):1.12
Tablo 3’den de anlaşılacağı gibi araştırma grubuna dahil edilen deneklerin 10 (%2.2)’u on yaşının altında, 17 (%9.4)’si 11-20 yaş grubunda, 77 (%42.8)’si 21-30 yaş grubunda, 47 (%26.1)’si 31-40 yaş grubunda, 22 (%12.2)’si 41-50 yaş grubunda, 13 (%7.2)’si 51 yaş grubunun üzerindedir. Hastaların %66.9’u 21-40 yaş grubu arasındadır.
Tablo 4: Araştırma grubuna dahil edilen deneklerin hastalık süresi gruplarına göre dağılımı:
Hastalık süresi N % Kamülatif %
1 – 5 137 76.1 76.1
6 – 10 25 13.9 90.0
11 – 15 9 5.0 95.0
16 - 9 5.0 100.0
Toplam 180 100.0
Ortalama (O):1.36 Standart Sapma (SS):0.80
Tablo 4’den de anlaşılacağı gibi araştırma grubuna dahil edilen deneklerin hastalık süreleri açısından bakıldığında 137 (%76.1)’si 1-5 yıllık hastalık süresinde sahip, 25 (%13.9) 6-10 yıllık hastalık süresinde sahip, 9 (%5.0)’u 11-15 yıllık hastalık süresinde sahip, 9 (%5.0)’u 16 yıl ve üzeri hastalık süresinde sahipdir.
Tablo 5: Araştırma grubuna dahil edilen deneklerin eğitim durumları gruplarına göre dağılımı:
Eğitim durumu N % Kamülatif %
Okur yazar 3 1.7 1.7
İlkokul 14 7.8 9.4
Ortaokul 38 21.1 30.6
Lise ve dengi 50 27.8 58.3
Yüksek okul 75 41.7 100.0
Toplam 180 100.0
Ortalama (O):4.0 Standart Sapma (SS):1.05
Tablo 5’den de anlaşılacağı gibi araştırma grubuna dahil edilen deneklerin eğitim durumları açısından bakıldığında 3 (%1.7)’si okur yazar durumda, 14 (%7.8) ilkokul eğitimine sahip, 38 (%21.1)’u ortaokul eğitimine sahip, 50 (%27.8)’u lise ve dengi eğitim düzeyine sahip ve 75 (41.7)’i yüksek okul eğitim düzeyine sahiptir. Bu tablo toplumsal dengeyi yansıtmamaktadır. Yüksek okul mezunları bu tabloda büyük bir yer tutarak birinci sırada bulunmaktadır.
Tablo 6: Araştırma grubuna dahil edilen deneklerin meslek gruplarına göre dağılımı:
Meslek N % Kamülatif %
İşsiz 24 13.3 13.3
Öğrenci 41 22.8 36.1
İşçi 11 6.1 42.2
Memur 31 17.2 59.4
Serbest 45 25.0 84.4
Ev hanımı 28 15.6 100.0
Toplam 180 100.0
Ortalama (O):3.64 Standart Sapma (SS):0.39
Tablo 6’den de anlaşılacağı gibi araştırma grubuna dahil edilen deneklerin meslek durumları açısından bakıldığında 24 (%13.3)’si işsiz, 41 (%22.8) öğrenci, 11 (%6.1)’u işçi, 31 (%17.2) memur, 45 (25.0)’i serbest meslek sahibi ve 28 (15.6)’i ev hanımıdır. Serbest meslek sahipleri.bu tabloda büyük bir yer tutarak birinci sırada (%25.0) bulunmakta ve hemen ardından ikinci sırada öğrenciler (%22.8) gelmektedir
Tablo 7: Araştırma grubuna dahil edilen deneklerin yaşanılan ülke gruplarına göre dağılımı:
Yaşanılan ülke N % Kamülatif %
Türkiye 147 81.7 81.7
Azerbeycan 33 18.3 100.0
Toplam 180 100.0
Ortalama (O):1.18 Standart Sapma(SS):0.39
Tablo 7’den de anlaşılacağı gibi araştırma grubuna dahil edilen deneklerin yaşadığı ülke açısından bakıldığında 147 (%81.7)’si Türkiye’de, 33 (%18.3) Azerbeycan’da, yaşamaktadır.
Tablo 8: Araştırma grubuna dahil edilen deneklerin psikososyal ve çevresel sorunların bulunma durumuna göre dağılımı:
Psikososyal ve çevresel sorunlar N % Kamülatif %
Birincil destek grubu ile 53 29.4
Çevresel 25 13.9
Eğitim 22 12.2
Meslek 38 21.1
Barınma 11 6.1
Ekonomik 53 29.4
Sağlık kuruluş. Ulaşma 1 0.6
Yasal sistem 0 0
Diğer 7 3.9
Ortalama (O):3.58 Standart Sapma(SS):1.12
Tablo 8’den de anlaşılacağı gibi araştırma grubuna dahil edilen deneklerin psikososyal ve çevresel problemler açısından bakıldığında 53 (%29.4)’ü birincil destek grupları ile, 25 (%13.9)’i sosyal çevre problemleri ile, 22 (%12.2)’si eğitim problemleri ile, 11 (%6.1)’i barınma problemleri ile, 53 (29.4)’ü ekonomik problemleri ile, 1 (0.6)7i sağlık kuruluşlarına ulaşma problemi ile ve 7 (3.9)diğer problemlerli ilgili sorunlara sahiptir. Birincil destek grupları ve ekonomik problemler 53’er kişi ile %29.4 oranlarla birbilkte birinci sırayı almaktadır. Araştırma grubumuzda yasalarla problemi olan kimse bulunmamaktadır. Meslek ile ilgili problemlerde %21.1 ile önemli bir yer işgal etmektedir.
Tablo 9: Araştırma grubuna dahil edilen deneklerin kişilik bozuklukları gruplarına göre dağılımı:
Kişilik bozuklukla. N % Kamülatif %
Yok 66 36.7 36.7
A grubu¹ 12 6.7 43.3
B grubu² 36 20.0 63.3
C grubu¬ 66 36.7 100.0
Toplam 180 100.0
Ortalama (O):1.57 Standart Sapma (SS):1.31
¹ A Grubu: Paranoid,şizoid, şizotipal ²B Grubu: Antisosyal, borderline, histrionik, narsistik ¬C Grubu: Çekingen, bağımlı, obsessif-kompulsif ve diğerleri.
Tablo 9’dan da anlaşılacağı gibi araştırma grubuna dahil edilen deneklerin kişilik bozuklukları açısından bakıldığında 66 (%36.7)’sında herhangibir kişilik bozukluğu bulunamamış, 12 (%6.7)’sinde A grubu kişilik bozuklukları, 36 (%20.0)’ında B grubu kişilik bozuklukları, 66 (%36.7) C grubu kişilik bozuklukları bulunmuştur. C grubu kişilik bozuklukları, %36.7 ‘lik bir oranla birinci sırada yer almaktadır.
Tablo 10: Araştırma grubuna dahil edilen deneklerin (psikoterapi alanlar, farmakoterapi alanlar, kombine terapi alanlar) Spielberg anlık kaygı değerlendirme skorlarının ölçüm haftamlarına göre dağılımı:
Hafta sayısı SAKS Skorları
Terapi 21-30 31-40 41-50 51-60 61-70 71-80 Topla
1.hafta Farma. 0 0 4 30 25 1 60
Psiko. 0 0 2 12 42 4 60
Kombi. 0 0 0 11 49 0 60
Toplam 0 0 6 53 116 5 180
8. Hafta Farma 0 8 40 12 0 0 60
Psiko. 0 2 47 11 0 0 60
Kombi. 0 0 43 17 0 0 60
Toplam 0 10 130 40 0 0 180
26. Hafta Farma 1 34 17 8 0 0 60
Psiko. 0 49 11 0 0 0 60
Kombi. 0 41 18 1 0 0 60
Toplam 1 124 46 9 0 0 180
52. Hafta Farma 2 21 28 9 0 0 60
Psiko. 1 53 6 0 0 0 60
Kombi. 3 45 12 0 0 0 60
Toplam 6 119 46 9 0 0 180
1. Hafta f:8.154 p<0.1 8. Hafta f:5.561 p<0.1
26. Hafta f:3.518 p<0.5 52. Hafta f:11.433 p<0.1
1.Hafta - 8. Hafta X²:245.88 SD:4 p< 0.001
8. Hafta – 26. Hafta X²:157.69 SD:3 p<0.001
26. Hafta – 52. Hafta X²: 3.67 SD:3 p>0.05
Tablo 10’dan da anlaşılacağı gibi araştırma grubuna dahil edilen deneklerin Spielberg anlık kaygı değerlendirme skalasından (SAKS) aldıkları skorların 1., 8., 26. ve 52. hafta sonuçlarına göre dağılımı, farmakoterapi, psikoterapi ve kombine terapi alanlar açısından verilmiştir.Birinci hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. Birinci haftada SAKS’dan birinci grupta (21-30 arasında puan alan) hiçbir hasta bulunmamaktadır. En yoğun hasta, 61-70 skoru arasındaki beşinci grupta (116 hasta) bulunmaktadır. 116 hastanın 25’i farmakoterapi, 42’ü psikoterapi ve 49’i de kombine terapi alan hastalardandır. 51-60 arasındaki skordaki dördüncü gruptaki 53 hastanın dağılımı ise; 30 hasta farmakoterapi, 12 hasta psikoterapi ve 11 hasta kombine terapi almıştır.
. Sekizinci hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. Sekizinci haftada SAKS’dan 21-30 puan alan hiç hasta bulunmamaktadır. En yoğun olarak 130 hasta 41-50 skor arasındaki üçüncü grupta bulunmaktadır. 130 hastanın 40’i farmakoterapi, 47’ü psikoterapi ve 43’i de kombine terapi alan hastalardandır.31-40 arasındaki skordaki ikinci gruptaki 10 hastanın dağılımı ise; 8 hasta farmakoterapi, 2 hasta psikoterapi ve 0 hasta kombine terapi almıştır
26. hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.5 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. 26. haftada SAKS’dan 21-30 puan alan 1 hasta bulunmaktadır. En yoğun olarak 124 hasta ikinci grupta (31-40 skor arasındaki) bulunmaktadır. 124 hastanın 34’i farmakoterapi, 49’ü psikoterapi ve 41’i de kombine terapi alan hastalardandır. 41-50 arasındaki skordaki 46 hastanın dağılımı ise; 17 hasta farmakoterapi, 11 hasta psikoterapi ve 18 hasta kombine terapi almıştır. SAKS skorunda iyileşme oranı psikoterapi vekombine terapi alan hasta sayısı, farmakoterapi alan hasta sayısına göre fazladır.
52. hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında ANOVA testine göre p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır.52. haftada SAKS’dan 31-40 puan alan ikinci grupta 119 hasta bulunmaktadır. Bu 119 hastanın 21’i farmakoterapi, 53’ü psikoterapi ve 45’i de kombine terapi alan hastalardandır. 41-50 arasındaki skordaki 46 hastanın dağılımı ise; 28 hasta farmakoterapi, 6 hasta psikoterapi ve 12 hasta kombine terapi almıştır. SAKS skorunda iyileşme oranı psikoterapi vekombine terapi alan hasta sayısı, farmakoterapi alan hasta sayısına göre fazladır.
. SAKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 1. Hafta- 8. Hafta arasında p<0.001 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir.
SAKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 8. Hafta- 26. Hafta arasında p<0.001 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir
SAKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 26. Hafta- 52. Hafta arasında p<0.05 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir
61-70 SAKS skorunda 1. Haftada 116 hasta varken, 8. Haftada 0 hasta, 26. Haftada 0 hasta ve 52. Haftada 0 hasta mevcuttur.
Tablo 11: Araştırma grubuna dahil edilen deneklerin (psikoterapi alanlar, farmakoterapi alanlar, kombine terapi alanlar) Spielberg sürekli kaygı değerlendirme skorlarının ölçüm haftalarına göre dağılımı:
Hafta sayısı SSKS Skorları
Terapi 21-30 31-40 41-50 51-60 61-70 71-80 Topla
1.hafta Farma. 0 0 2 15 29 14 60
Psiko. 0 0 0 18 39 3 60
Kombi. 0 0 2 12 45 1 60
Toplam 0 0 4 45 113 18 180
8. Hafta Farma 0 6 24 26 4 0 60
Psiko. 0 1 30 29 0 0 60
Kombi. 0 3 19 38 0 0 60
Toplam 0 10 73 93 4 0 180
26. Hafta Farma 0 30 20 9 1 0 60
Psiko. 0 32 28 0 0 0 60
Kombi. 1 18 41 0 0 0 60
Toplam 1 80 89 9 1 0 180
52. Hafta Farma 1 14 19 14 11 1 60
Psiko. 1 47 22 0 0 0 60
Kombi. 1 37 21 1 0 0 60
Toplam 3 98 52 15 11 1 180
1. Hafta f:6.431 p<0.1 8. Hafta f:3.519 p<0.5
26. Hafta f:7.597 p<0.1 52. Hafta f:10.960 p<0.1
1.Hafta - 8. Hafta X²:208.07 SD:4 p< 0.001
8. Hafta – 26. Hafta X²:128.00 SD:4 p<0.001
26. Hafta – 52. Hafta X²: 23.36 SD:5 p<0.001
Tablo 11’dan da anlaşılacağı gibi araştırma grubuna dahil edilen deneklerin Spielberg sürekli kaygı değerlendirme skalasından (SSKS) aldıkları skorların 1., 8., 26. ve 52. hafta sonuçlarına göre dağılımı, farmakoterapi, psikoterapi ve kombine terapi alanlar açısından verilmiştir. Birinci hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. Birinci haftada SSKS’dan birinci grupta (21-30 arasında puan alan) ve ikinci grupta hiçbir hasta bulunmamaktadır. En yoğun hasta, 61-70 skoru arasındaki beşinci grupta (113 hasta) bulunmaktadır. 113 hastanın 29’i farmakoterapi, 39’ü psikoterapi ve 45’i de kombine terapi alan hastalardandır. 51-60 arasındaki skordaki dördüncü gruptaki 45 hastanın dağılımı ise; 15 hasta farmakoterapi, 18 hasta psikoterapi ve 12 hasta kombine terapi almıştır.
. Sekizinci hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.5 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. Sekizinci haftada SSKS’dan 21-30 puan alan hiç hasta bulunmamaktadır. En yoğun olarak 93 hasta 41-50 skor arasındaki üçüncü grupta bulunmaktadır. 93 hastanın 26’i farmakoterapi, 29’ü psikoterapi ve 38’i de kombine terapi alan hastalardandır.41-50 arasındaki skordaki üçüncü gruptaki 73 hastanın dağılımı ise; 24 hasta farmakoterapi, 30 hasta psikoterapi ve 19 hasta kombine terapi almıştır
26. hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. 26. haftada SSKS’dan 21-30 puan alan 1 hasta bulunmaktadır. En yoğun olarak 89 hasta üçüncü grupta (41-50 skor arasındaki) bulunmaktadır. 89 hastanın 20’i farmakoterapi, 28’ü psikoterapi ve 41’i de kombine terapi alan hastalardandır. 31-40 arasındaki skordaki 80 hastanın dağılımı ise; 30 hasta farmakoterapi, 32 hasta psikoterapi ve 18 hasta kombine terapi almıştır. SSKS skorunda iyileşme oranı psikoterapi ve kombine terapi alan hasta sayısı, farmakoterapi alan hasta sayısına göre fazladır.
52. hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında ANOVA testine göre p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. 52. haftada SSKS’dan 31-40 puan alan ikinci grupta 98 hasta bulunmaktadır. Bu 98 hastanın 14’i farmakoterapi, 47’ü psikoterapi ve 37’i de kombine terapi alan hastalardandır. 41-50 arasındaki skordaki 52 hastanın dağılımı ise; 19 hasta farmakoterapi, 22 hasta psikoterapi ve 21 hasta kombine terapi almıştır. SSKS skorunda iyileşme oranı psikoterapi ve kombine terapi alan hasta sayısı, farmakoterapi alan hasta sayısına göre fazladır.
SSKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 1. Hafta- 8. Hafta arasında p<0.001 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir.
SSKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 8. Hafta- 26. Hafta arasında p<0.001 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir
SSKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 26. Hafta- 52. Hafta arasında p<0.05 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir
61-70 SSKS skorunda 1. Haftada 113 hasta varken, 8. Haftada 4 hasta, 26. Haftada 1 hasta ve 52. Haftada sadece farmakoterapi grubundan olan 11 hasta mevcuttur.
Tablo 12: Araştırma grubuna dahil edilen (Fobi grubu, obsessif-kompulsif grup ve anksiyete grubu) Spielberg anlık kaygı değerlendirme skorlarının ölçüm haftalarına göre dağılımı:
Hafta sayısı SAKS Skorları
Terapi 21-30 31-40 41-50 51-60 61-70 71-80 Topla
1.hafta Fobi. 0 0 6 22 31 1 60
OKB 0 0 0 17 42 1 60
Anksiy. 0 0 0 24 43 3 60
Toplam 0 0 6 53 116 5 180
8. Hafta Fobi. 0 6 5 4 0 0 60
OKB 0 4 46 10 0 0 60
Anksiy. 0 0 34 26 0 0 60
Toplam 0 10 130 40 0 0 180
26. Hafta Fobi. 1 53 6 0 0 0 60
OKB 0 42 14 4 0 0 60
Anksiy. 0 29 26 5 0 0 60
Toplam 1 124 46 9 0 0 180
52. Hafta Fobi. 4 42 14 0 0 0 60
OKB 1 41 12 6 0 0 60
Anksiy. 1 36 20 3 0 0 60
Toplam 6 119 46 9 0 0 180
1. Hafta f:4.899 p<0.1 8. Hafta f:15.281 p<0.1
26. Hafta f:9.762 p<0.1 52. Hafta f:1.807 p>0.5
1.Hafta - 8. Hafta X²:245.88 SD:4 p< 0.001
8. Hafta – 26. Hafta X²:157.69 SD:3 p<0.001
26. Hafta – 52. Hafta X²: 3.67 SD:3 p>0.05
Tablo 12’dan da anlaşılacağı gibi araştırma grubuna dahil edilen deneklerin Spielberg anlık kaygı değerlendirme skalasından (SAKS) aldıkları skorların 1., 8., 26. ve 52. hafta sonuçlarına göre dağılımı, fobi grubu, obsessif-kompulsif grup ve anksiyete grubu açısından verilmiştir. Birinci hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. Birinci haftada SAKS’dan birinci grupta (21-30 arasında puan alan) hiçbir hasta bulunmamaktadır. En yoğun hasta, 61-70 skoru arasındaki beşinci grupta (116 hasta) bulunmaktadır. 116 hastanın 31’i fobik, 42’ü OKB ve 43’i de anksiyete grubundaki hastalardandır. 51-60 arasındaki skordaki dördüncü gruptaki 53 hastanın dağılımı ise; 22 hasta farmakoterapi, 17 hasta psikoterapi ve 24 hasta kombine terapi almıştır.
. Sekizinci hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. Sekizinci haftada SAKS’dan 21-30 puan alan hiç hasta bulunmamaktadır. En yoğun olarak 130 hasta 41-50 skor arasındaki üçüncü grupta bulunmaktadır. 130 hastanın 5’i fobik, 46’ü OKB ve 34’i de anksiyete grubundaki hastalardandır. 31-40 arasındaki skordaki ikinci gruptaki 10 hastanın dağılımı; 31’i fobik, 42’ü OKB ve 43’i de anksiyete grubundaki hastalardandır
26. hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. 26. haftada SAKS’dan 21-30 puan alan 1 hasta bulunmaktadır. En yoğun olarak 124 hasta ikinci grupta (31-40 skor arasındaki) bulunmaktadır. 124 hastanın 53’i fobik, 42’ü OKB ve 29’i de anksiyete grubundaki hastalardandır. 41-50 arasındaki skordaki 46 hastanın dağılımı ise; 6’i fobik, 14’ü OKB ve 26’i de anksiyete grubundaki hastalardandır. SAKS skorunda iyileşme oranı fobik ve OKB olan hastalarda, anksiyete grubundan olan hasta sayısına göre fazladır.
52. hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında ANOVA testine göre p>0.5 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmamıştır. 52. haftada SAKS’dan 31-40 puan alan ikinci grupta 119 hasta bulunmaktadır. Bu 119 hastanın 42’i fobik, 41’ü OKB ve 36’i de anksiyete grubundaki hastalardandır. 41-50 arasındaki skordaki 46 hastanın dağılımı ise; 14’i fobik, 12’ü OKB ve 20’i de anksiyete grubundaki hastalardandır.
. SAKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 1. Hafta- 8. Hafta arasında p<0.001 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir.
SAKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 8. Hafta- 26. Hafta arasında p<0.001 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir
SAKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 26. Hafta- 52. Hafta arasında p>0.05 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmamuştur. Hastalarda gruplar arasında düzelme açısından istatistiksel olarak belirgin bir fark yoktur
61-70 SAKS skorunda 1. Haftada 116 hasta varken, 8. Haftada 0 hasta, 26. Haftada 0 hasta ve 52. Haftada 0 hasta mevcuttur.
Tablo 13: Araştırma grubuna dahil edilen (Fobi grubu, obsessif-kompulsif grup ve anksiyete grubu) Spielberg sürekli kaygı değerlendirme skorlarının ölçüm haftamlarına göre dağılımı:
Hafta sayısı SSKS Skorları
Terapi 21-30 31-40 41-50 51-60 61-70 71-80 Topla
1.hafta Fobi. 0 0 1 21 37 1 60
OKB 0 0 2 12 43 3 60
Anksiy. 0 0 1 12 33 14 60
Toplam 0 0 4 45 113 18 180
8. Hafta Fobi. 7 30 23 0 0 60
OKB 0 2 19 39 0 0 60
Anksiy. 0 1 24 31 4 0 60
Toplam 0 10 73 93 4 0 180
26. Hafta Fobi. 0 38 22 0 0 0 60
OKB 0 23 35 2 0 0 60
Anksiy. 1 19 32 7 1 0 60
Toplam 1 80 89 9 1 0 180
52. Hafta Fobi. 2 36 19 3 0 0 60
OKB 0 33 15 8 4 0 60
Anksiy. 1 29 18 4 7 1 60
Toplam 3 98 52 15 11 1 180
1. Hafta f:6.117 p<0.1 8. Hafta f:4.632 p<0.1
26. Hafta f:5.352 p<0.1 52. Hafta f:1.952 p>0.5
1.Hafta - 8. Hafta X²:208.07 SD:4 p< 0.001
8. Hafta – 26. Hafta X²:128.00 SD:4 p<0.001
26. Hafta – 52. Hafta X²: 23.36 SD:5 p<0.001
Tablo 13’dan da anlaşılacağı gibi araştırma grubuna dahil edilen deneklerin Spielberg sürekli kaygı değerlendirme skalasından (SSKS) aldıkları skorların 1., 8., 26. ve 52. hafta sonuçlarına göre dağılımı, fobi grubu, obsessif-kompulsif grup ve anksiyete grubu açısından verilmiştir. Birinci hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. Birinci haftada SSKS’dan birinci grupta (21-30 arasında puan alan) ve ikinci grupta hiçbir hasta bulunmamaktadır. En yoğun hasta, 61-70 skoru arasındaki beşinci grupta (113 hasta) bulunmaktadır. 113 hastanın 37’i fobik, 43’ü OKB ve 33’i de anksiyete grubundaki hastalardandır. 51-60 arasındaki skordaki dördüncü gruptaki 45 hastanın dağılımı ise; 21’i fobik, 12’ü OKB ve 12’i de anksiyete grubundaki hastalardandır.
. Sekizinci hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.5 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. Sekizinci haftada SSKS’dan 21-30 puan alan hiç hasta bulunmamaktadır. En yoğun olarak 93 hasta 41-50 skor arasındaki üçüncü grupta bulunmaktadır. 93 hastanın 23’i fobik, 39’ü OKB ve 31’i de anksiyete grubundaki hastalardandır..41-50 arasındaki skordaki üçüncü gruptaki 73 hastanın dağılımı ise; 30’i fobik, 19’ü OKB ve 24’i de anksiyete grubundaki hastalardandır.
26. hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. 26. haftada SSKS’dan 21-30 puan alan 1 hasta bulunmaktadır. En yoğun olarak 89 hasta üçüncü grupta (41-50 skor arasındaki) bulunmaktadır. 89 hastanın 22’i fobik, 35’ü OKB ve 32’i de anksiyete grubundaki hastalardandır. 31-40 arasındaki skordaki 80 hastanın dağılımı ise; 38’i fobik, 23’ü OKB ve 19’i de anksiyete grubundaki hastalardandır.. SSKS skorunda iyileşme oranı fobik ve OKB olan hasta sayısı, anksiyete kümesindeki hasta sayısına göre fazladır.
52. hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında ANOVA testine göre p>0.5 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmamıştır. 52. haftada SSKS’dan 31-40 puan alan ikinci grupta 98 hasta bulunmaktadır. Bu 98 hastanın 36’i fobik, 33’ü OKB ve 29’i de anksiyete grubundaki hastalardandır. 41-50 arasındaki skordaki 52 hastanın dağılımı ise; hastanın 19’i fobik, 15’ü OKB ve 18’i de anksiyete grubundaki hastalardandır. SSKS skorunda iyileşme oranı en az anksiyete kümesindeki hasta grubunda olmuştur.
SSKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 1. Hafta- 8. Hafta arasında p<0.001 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir.
SSKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 8. Hafta- 26. Hafta arasında p<0.001 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir
SSKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 26. Hafta- 52. Hafta arasında p<0.01 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir
61-70 SSKS skorunda 1. Haftada 113 hasta varken, 8. Haftada 4 hasta, 26. Haftada 1 hasta ve 52. Haftada 11 hasta mevcuttur.
V. SONUÇ
`SAKS açısından birinci haftada ortalama değer 4.67 (SS:0.59) iken, sekizinci hafta 3.17 (SS: 0.50), 26. Hafta 2.35 (SS:0.58) ve 52. Hafta 2.32 (0.62) dır. Hastalarda SAKS açısından belirgin bir düzelme görülmektedir. Uygulanan tedavi yöntemleri ile hastaların SAKS’da belirgin düşmeler meydana gelmiştir. Anksiyete bozukluklarını anlık kaygıların tesbit ekmek önemlidir. Hastalığın durumunu ve tedavinin etkinliğinin ölçülebilmesi için bu gereklidir. Özellikle anksiyete grubumuzda bu özellik arzetmektedir. Biz de bu çalışmamızda SAKS’a göre tedavinin etkinliğini takip ettik. Her üç yaklaşımda da tedavinin etkili olduğunu tesbit ettik.
SSKS açısından birinci haftada ortalama değer 4.81 (SS:0.64) iken, sekizinci hafta 3.51 (SS: 0.64), 26. Hafta 2.61 (SS:0.62) ve 52. Hafta 2.64 (0.93) dır. Hastalarda SSKS açısından belirgin bir düzelme görülmektedir. Uygulanan tedavi yöntemleri ile hastaların SSKS’da belirgin düşmeler meydana gelmiştir. Hastalarda SSKS açısından belirgin bir düzelme görülmektedir. Uygulanan tedavi yöntemleri ile hastaların SSKS’da belirgin düşmeler meydana gelmiştir. Anksiyete bozukluklarını sürekli kaygıların tesbit ekmek önemlidir. Özellikle anksiyete grubumuzda bu özellik arzetmektedir. Hastalığın durumunu ve tedavinin etkinliğinin ölçülebilmesi için bu gereklidir. Biz de bu çalışmamızda SSKS’a göre tedavinin etkinliğini takip ettik. Her üç yaklaşımda da tedavinin etkili olduğunu tesbit ettik.
Tablo 10’dan da anlaşılacağı gibi araştırma grubuna dahil edilen deneklerin Spielberg anlık kaygı değerlendirme skalasından (SAKS) aldıkları skorların 1., 8., 26. ve 52. hafta sonuçlarına göre dağılımı, farmakoterapi, psikoterapi ve kombine terapi alanlar açısından verilmiştir.Birinci hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. Birinci haftada SAKS’dan birinci grupta (21-30 arasında puan alan) hiçbir hasta bulunmamaktadır. En yoğun hasta, 61-70 skoru arasındaki beşinci grupta (116 hasta) bulunmaktadır. 116 hastanın 25’i farmakoterapi, 42’ü psikoterapi ve 49’i de kombine terapi alan hastalardandır. 51-60 arasındaki skordaki dördüncü gruptaki 53 hastanın dağılımı ise; 30 hasta farmakoterapi, 12 hasta psikoterapi ve 11 hasta kombine terapi almıştır.
. Sekizinci hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. Sekizinci haftada SAKS’dan 21-30 puan alan hiç hasta bulunmamaktadır. En yoğun olarak 130 hasta 41-50 skor arasındaki üçüncü grupta bulunmaktadır. 130 hastanın 40’i farmakoterapi, 47’ü psikoterapi ve 43’i de kombine terapi alan hastalardandır.31-40 arasındaki skordaki ikinci gruptaki 10 hastanın dağılımı ise; 8 hasta farmakoterapi, 2 hasta psikoterapi ve 0 hasta kombine terapi almıştır
26. hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.5 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. 26. haftada SAKS’dan 21-30 puan alan 1 hasta bulunmaktadır. En yoğun olarak 124 hasta ikinci grupta (31-40 skor arasındaki) bulunmaktadır. 124 hastanın 34’i farmakoterapi, 49’ü psikoterapi ve 41’i de kombine terapi alan hastalardandır. 41-50 arasındaki skordaki 46 hastanın dağılımı ise; 17 hasta farmakoterapi, 11 hasta psikoterapi ve 18 hasta kombine terapi almıştır. SAKS skorunda iyileşme oranı psikoterapi ve kombine terapi alan hasta sayısı, farmakoterapi alan hasta sayısına göre fazladır.
52. hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında ANOVA testine göre p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır.52. haftada SAKS’dan 31-40 puan alan ikinci grupta 119 hasta bulunmaktadır. Bu 119 hastanın 21’i farmakoterapi, 53’ü psikoterapi ve 45’i de kombine terapi alan hastalardandır. 41-50 arasındaki skordaki 46 hastanın dağılımı ise; 28 hasta farmakoterapi, 6 hasta psikoterapi ve 12 hasta kombine terapi almıştır. SAKS skorunda iyileşme oranı psikoterapi vekombine terapi alan hasta sayısı, farmakoterapi alan hasta sayısına göre fazladır.
. SAKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 1. Hafta- 8. Hafta arasında p<0.001 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir.
SAKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 8. Hafta- 26. Hafta arasında p<0.001 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir
SAKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 26. Hafta- 52. Hafta arasında p<0.05 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir. Farmakoterapi alan gruptaki bir kısım hastada rahatsızlığın tekrarlama belirtileri görülmektedir.
61-70 SAKS skorunda 1. Haftada 116 hasta varken, 8. Haftada 0 hasta, 26. Haftada 0 hasta ve 52. Haftada 0 hasta mevcuttur.
Tablo 11’dan da anlaşılacağı gibi araştırma grubuna dahil edilen deneklerin Spielberg sürekli kaygı değerlendirme skalasından (SSKS) aldıkları skorların 1., 8., 26. ve 52. hafta sonuçlarına göre dağılımı, farmakoterapi, psikoterapi ve kombine terapi alanlar açısından verilmiştir. Birinci hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. Birinci haftada SSKS’dan birinci grupta (21-30 arasında puan alan) ve ikinci grupta hiçbir hasta bulunmamaktadır. En yoğun hasta, 61-70 skoru arasındaki beşinci grupta (113 hasta) bulunmaktadır. 113 hastanın 29’i farmakoterapi, 39’ü psikoterapi ve 45’i de kombine terapi alan hastalardandır. 51-60 arasındaki skordaki dördüncü gruptaki 45 hastanın dağılımı ise; 15 hasta farmakoterapi, 18 hasta psikoterapi ve 12 hasta kombine terapi almıştır.
. Sekizinci hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.5 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. Sekizinci haftada SSKS’dan 21-30 puan alan hiç hasta bulunmamaktadır. En yoğun olarak 93 hasta 41-50 skor arasındaki üçüncü grupta bulunmaktadır. 93 hastanın 26’i farmakoterapi, 29’ü psikoterapi ve 38’i de kombine terapi alan hastalardandır.41-50 arasındaki skordaki üçüncü gruptaki 73 hastanın dağılımı ise; 24 hasta farmakoterapi, 30 hasta psikoterapi ve 19 hasta kombine terapi almıştır
26. hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. 26. haftada SSKS’dan 21-30 puan alan 1 hasta bulunmaktadır. En yoğun olarak 89 hasta üçüncü grupta (41-50 skor arasındaki) bulunmaktadır. 89 hastanın 20’i farmakoterapi, 28’ü psikoterapi ve 41’i de kombine terapi alan hastalardandır. 31-40 arasındaki skordaki 80 hastanın dağılımı ise; 30 hasta farmakoterapi, 32 hasta psikoterapi ve 18 hasta kombine terapi almıştır. SSKS skorunda iyileşme oranı psikoterapi ve kombine terapi alan hasta sayısı, farmakoterapi alan hasta sayısına göre fazladır.
52. hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında ANOVA testine göre p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. 52. haftada SSKS’dan 31-40 puan alan ikinci grupta 98 hasta bulunmaktadır. Bu 98 hastanın 14’i farmakoterapi, 47’ü psikoterapi ve 37’i de kombine terapi alan hastalardandır. 41-50 arasındaki skordaki 52 hastanın dağılımı ise; 19 hasta farmakoterapi, 22 hasta psikoterapi ve 21 hasta kombine terapi almıştır. SSKS skorunda iyileşme oranı psikoterapi ve kombine terapi alan hasta sayısı, farmakoterapi alan hasta sayısına göre fazladır.
SSKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 1. Hafta- 8. Hafta arasında p<0.001 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir.
SSKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 8. Hafta- 26. Hafta arasında p<0.001 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir
SSKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 26. Hafta- 52. Hafta arasında p<0.05 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir. Farmakoterapi alan gruptaki bir kısım hastada rahatsızlığın tekrarlama belirtileri görülmektedir.
61-70 SSKS skorunda 1. Haftada 113 hasta varken, 8. Haftada 4 hasta, 26. Haftada 1 hasta ve 52. Haftada sadece farmakoterapi grubundan olan 11 hasta mevcuttur.
Tablo 12’dan da anlaşılacağı gibi araştırma grubuna dahil edilen deneklerin Spielberg anlık kaygı değerlendirme skalasından (SAKS) aldıkları skorların 1., 8., 26. ve 52. hafta sonuçlarına göre dağılımı, fobi grubu, obsessif-kompulsif grup ve anksiyete grubu açısından verilmiştir. Birinci hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. Birinci haftada SAKS’dan birinci grupta (21-30 arasında puan alan) hiçbir hasta bulunmamaktadır. En yoğun hasta, 61-70 skoru arasındaki beşinci grupta (116 hasta) bulunmaktadır. 116 hastanın 31’i fobik, 42’ü OKB ve 43’i de anksiyete grubundaki hastalardandır. 51-60 arasındaki skordaki dördüncü gruptaki 53 hastanın dağılımı ise; 22 hasta farmakoterapi, 17 hasta psikoterapi ve 24 hasta kombine terapi almıştır.
. Sekizinci hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. Sekizinci haftada SAKS’dan 21-30 puan alan hiç hasta bulunmamaktadır. En yoğun olarak 130 hasta 41-50 skor arasındaki üçüncü grupta bulunmaktadır. 130 hastanın 5’i fobik, 46’ü OKB ve 34’i de anksiyete grubundaki hastalardandır. 31-40 arasındaki skordaki ikinci gruptaki 10 hastanın dağılımı; 31’i fobik, 42’ü OKB ve 43’i de anksiyete grubundaki hastalardandır
26. hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. 26. haftada SAKS’dan 21-30 puan alan 1 hasta bulunmaktadır. En yoğun olarak 124 hasta ikinci grupta (31-40 skor arasındaki) bulunmaktadır. 124 hastanın 53’i fobik, 42’ü OKB ve 29’i de anksiyete grubundaki hastalardandır. 41-50 arasındaki skordaki 46 hastanın dağılımı ise; 6’i fobik, 14’ü OKB ve 26’i de anksiyete grubundaki hastalardandır. SAKS skorunda iyileşme oranı fobik ve OKB olan hastalarda, anksiyete grubundan olan hasta sayısına göre fazladır.
52. hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında ANOVA testine göre p>0.5 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmamıştır. 52. haftada SAKS’dan 31-40 puan alan ikinci grupta 119 hasta bulunmaktadır. Bu 119 hastanın 42’i fobik, 41’ü OKB ve 36’i de anksiyete grubundaki hastalardandır. 41-50 arasındaki skordaki 46 hastanın dağılımı ise; 14’i fobik, 12’ü OKB ve 20’i de anksiyete grubundaki hastalardandır.
. SAKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 1. Hafta- 8. Hafta arasında p<0.001 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir.
SAKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 8. Hafta- 26. Hafta arasında p<0.001 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir
SAKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 26. Hafta- 52. Hafta arasında p>0.05 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmamuştur. Hastalarda gruplar arasında düzelme açısından istatistiksel olarak belirgin bir fark yoktur
61-70 SAKS skorunda 1. Haftada 116 hasta varken, 8. Haftada 0 hasta, 26. Haftada 0 hasta ve 52. Haftada 0 hasta mevcuttur.
Tablo 13’dan da anlaşılacağı gibi araştırma grubuna dahil edilen deneklerin Spielberg sürekli kaygı değerlendirme skalasından (SSKS) aldıkları skorların 1., 8., 26. ve 52. hafta sonuçlarına göre dağılımı, fobi grubu, obsessif-kompulsif grup ve anksiyete grubu açısından verilmiştir. Birinci hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. Birinci haftada SSKS’dan birinci grupta (21-30 arasında puan alan) ve ikinci grupta hiçbir hasta bulunmamaktadır. En yoğun hasta, 61-70 skoru arasındaki beşinci grupta (113 hasta) bulunmaktadır. 113 hastanın 37’i fobik, 43’ü OKB ve 33’i de anksiyete grubundaki hastalardandır. 51-60 arasındaki skordaki dördüncü gruptaki 45 hastanın dağılımı ise; 21’i fobik, 12’ü OKB ve 12’i de anksiyete grubundaki hastalardandır.
. Sekizinci hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.5 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. Sekizinci haftada SSKS’dan 21-30 puan alan hiç hasta bulunmamaktadır. En yoğun olarak 93 hasta 41-50 skor arasındaki üçüncü grupta bulunmaktadır. 93 hastanın 23’i fobik, 39’ü OKB ve 31’i de anksiyete grubundaki hastalardandır..41-50 arasındaki skordaki üçüncü gruptaki 73 hastanın dağılımı ise; 30’i fobik, 19’ü OKB ve 24’i de anksiyete grubundaki hastalardandır.
26. hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında p<0.1 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmıştır. 26. haftada SSKS’dan 21-30 puan alan 1 hasta bulunmaktadır. En yoğun olarak 89 hasta üçüncü grupta (41-50 skor arasındaki) bulunmaktadır. 89 hastanın 22’i fobik, 35’ü OKB ve 32’i de anksiyete grubundaki hastalardandır. 31-40 arasındaki skordaki 80 hastanın dağılımı ise; 38’i fobik, 23’ü OKB ve 19’i de anksiyete grubundaki hastalardandır.. SSKS skorunda iyileşme oranı fobik ve OKB olan hasta sayısı, anksiyete kümesindeki hasta sayısına göre fazladır.
52. hafta ölçüm sonuçlarında gruplar arasında ANOVA testine göre p>0.5 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir ilişki saptanmamıştır. 52. haftada SSKS’dan 31-40 puan alan ikinci grupta 98 hasta bulunmaktadır. Bu 98 hastanın 36’i fobik, 33’ü OKB ve 29’i de anksiyete grubundaki hastalardandır. 41-50 arasındaki skordaki 52 hastanın dağılımı ise; hastanın 19’i fobik, 15’ü OKB ve 18’i de anksiyete grubundaki hastalardandır. SSKS skorunda iyileşme oranı en az anksiyete kümesindeki hasta grubunda olmuştur.
SSKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 1. Hafta- 8. Hafta arasında p<0.001 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir.
SSKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 8. Hafta- 26. Hafta arasında p<0.001 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir
SSKS skorlarının haftalara göre değişimine baktığımızda, ANOVA istatistik testinde 26. Hafta- 52. Hafta arasında p<0.01 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Hastalarda istatistiksel olarak belirgin bir düzelme gözlemlenmektedir
61-70 SSKS skorunda 1. Haftada 113 hasta varken, 8. Haftada 4 hasta, 26. Haftada 1 hasta ve 52. Haftada 11 hasta mevcuttur.
Tablo 14: Farklı tedavi yaklaşımlarının etkinlik durumları.
Çalışma Hastalık İmipramin Ekspojur İmipra.+Eks.
Zitrin ve ark. 1980, 1983 Panik + ++
Fobi + ++
Marks ve ark. 1983 Panik + ++
Fobi + ++
Mavissakalian ve ark. 1983 Panik + +
Fobi + ++
Telch ve ark. 1985 Panik - +
Fobi + ++
Mavissakalian ve Mich. 1986a Panik + +
Fobi + ++
+:etkili, -:etkisiz, ++:güçlü etkili.
Kaynak:Mavissakalian M: “Agoraphobia,” in integrating pharmacotherapy and psychotherapy. Edited by Beitman BD, Klerman GL. Washington, DC, American Psychiatric Press, 1991, pp.165-181.
Bu çalışmada bir takım sonuçlara ulaşılmıştır. Bunlar:
1. Hastalık grupları ve subgruplarının bağımsız değişkenler açısından klinik özellikleri ve kilinik seyiri bulunmaktadır. Yaş, cinsiyet, medeni durum, aile özellikleri, genetik, meslek, sosyo-ekonomik durum, orgonik ve psişik travma hikayesi, erken çocukluk dönemi özellikleri, hastalığın başlangıç şekli ve tipi, premorbid kişilik özellikleri, madde kötüye kullanımı açısından klinik bir tablo ortaya çıkmaktadır. Bu değişkenler ile hastalık arasında birtakım bağlar mevcuttur.
2. Klinik tablolara ve ve subgrublara göre tedavi yaklaşımları da hem farmakoterapi açısından hem de psikoterapi açısından farklı olmalıdır.
3. Yoğun bir psikoterapi ile başlayan psikoterapilerde dropout oranı düşmektedir.
4. Anksiyete bozukluklarında farmakoterapi, psikoterapi ve kombine terapi etkin birer tedavi yöntemidirler.
5. Bu tedavi yöntemleri çeşitli parametrelerle karşılaştırıldığında; psikoterapi ve kombine terapi, farmakoterapiye göre daha etkin bulunmuştur.
6. Bu çalışmada psikoterapi ve kombine terapinin birbirlerine belirgin bir üstünlüğü görülmemiştir.
7. Bu iki etkin terapi türünün hangisinin hastalarda tercih edilmesi gerekir sorusuna cevap vermek için daha detaylı araştırmaların yapılması ve subgrubların klinik tablolarının daha net çizgilerle ortaya konması gerekmektedir.
8. Psikoterapi yaklaşımlarında esnek olmayan bir yaklaşım doğru değildir. Hastanın biyopsikososyal bir model içinde “hastalık yok, hasta var” temel düşüncesi perspektifinde elastik bir yaklaşım sergilenmelidir. Bu elastik yaklaşım hastanın tedaviye uyumunu kolaylaştırmaktadır. Psikoterapi okullarının esnek olmayan kuralcı yaklaşımları klinisyenler tarafından tercih edilmemelidir.
9. Davranışçı yaklaşımların daha başarılı olması için ev ödevlerinin hipnotik trans altında terapi seansında uygulattırılması, başarıyı artırmakta ve tedaviye uyumu kolaylaştırmaktadır.
10. Psikoterapi süreçlerinde klinik uygulamalarda esnek olmayan bir terapi yaklaşımı başarı şansını azaltmaktadır. Bazı hastalara sadece davranışçı tekniklerle başarıya ulaşılırken, bazılarına kognitif, bazılarına da içgörü yönelimli dinamik bir psikoterapi uygulamak gerekmektedir. Bu ihtiyaç tedavi süreci içerisinde ortaya çıkmakta ve belirlenmektedir.
11. Tedavi kesildikten sohnra; farmakoterapi alan grubta rekürrens ve/ veya nüksler daha sık ortaya çıkmaktadır. Bu sonuçlar hastaya yaklaşımda biopsikososyal modelin geçerliliğini ortaya koymaktadır.
12. Psikiyatride çağdaş tekniklerin (Audivisuel kayıt sistemlerinin) uygulanması tedavi süresini kısaltmakta, tedavinin başarısını artırmakta, başarının kalıcı olmasını sağlamakta ve içgörüyü kolaylaştırmaktadır.
13. Çalışma grubumuzdan edindiğimiz sonuçlara göre psikoterapi eğitim seviyesi yüksek hastalarda daha başarılı olmaktadır.
14. Tedavide kullanılan hipnodramalar, rüyalar ve imajlardaki sembol dilinin öğrenilmesi ve çözülmesi tedaviyi yönlendirmekte büyük yararlar sağlamaktadır.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Azerbaycan Tıp Üniversitesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi
Last modified: Monday, 28 January 2013, 2:21 AM