HOMOSEKSUALİTENİN OLUŞUMUNDA SOSYAL FAKTÖRLERİN ROLÜ
Prof. Dr. Agabey Sultanov[1], Doç. Dr. Geray Geraybeyli[2], Uz.Dr.Tahir Özakkaş[3]
ÖZET: Bu çalışma Azerbeycan Tıp Üniversitesinin Psikiyatri A.B.D.’ın 2 nolu hastahanesinde, 1992- 1997 yılları arasında yapılmıştır. Çalışmaya alınan vakalar, askerlik yoklaması veya diğer poliklinik ve hastahanelerden gönderilen kişiler olup, yaşları 18-26 yaş grubundaki 28 erkek hastadır.
Çalışmanın amacı;homoseksül davranışın oluşmasında sosyal faktörlerin etkisini ve rolünü öğrenmektir. Metod olarak, anamnez, fizik muayene, klinik psikopatolojik ve klinik sosyolojik muayene ve muhtelif laboratuvar testleri uygulanmıştır. Çalışmamızın sonucunda, homoseksüel yönelimin oluşmasında biyolojik faktörlerin yanında sosyolojik, ailevi, yapısal faktörlerin de büyük önemi olduğu tesbit edilmiştir. Bazı hastalar da ise sosyolojik faktörler homoseksüalitenin oluşmasında esas rolü oynamaktadır.
Homoseksualite problemi sadece psikiyatrinin güncel problemlerinden biri olmayıp aynı zamanda sexoloji, sosyoloji ve hukukun da güncel bir problemidir. Bu durum homoseksüaliteyi interdisipliner problemlerin tipi içine alırken aynı zamanda özel bir çalışma uygulamasını gerektirir.
Homoseksüalitenin etiolojisi hakkında araştırmaların tartışmaları bugüne kadar sürüyor. Uzun süreli yapılan araştırmalardan homoseksüalitenin yapısının sadece biyolojik ve de sosyal faktörlerle izah edilmesinin mümkün olmadığı gösterilmiştir.
Fakat bugünkü bilgiler bazı vakalarda homoseksüel eğilimlerin açığa çıkmasında temel rol oynayabilen sosyal faktörlerin olduğunu göstermiştir.
Biz bu çalışmada homoseksüalitenin oluşumunda sosyal faktörlerin rolü üzerinde durduk. Bilgilerimize göre homoseksüeller genellikle 20-26 yaş arasındaki genç şahıslardır.
Dikkat edilmesi gereken bir olgu ;çalışmaların çoğunda şahısların geç evlilikten doğmuş oldukları,ailenin son çocuğu olmaları, bazılarının doğumda doğum yaralanması geçirdikleridir. Bu olgu homoseksüalitenin yapısında organik yapılanmanın rolünün olduğu şeklindeki görüşleri pekiştirmektedir. Çalışma yapılan kişilerin belirgin özelliğinin çoğunun babasız olarak büyütülmüş olduğunu farkettik. Ailelerinde anne baskın bir kişiliğe haizdir. “Babasız”lığın sebep olduğu bu durum (homoseksüel ailelerde) Amerikan psikiyatristi R.Isey’in homoseksüal davranışın ortaya çıkmasında “baba” faktörü hakkındaki görüşleriyle bağdaşmaktadır.
Bilgilerimize göre,babanın yada erkeklere özgü tavırların, etkinin olmayışı maskülin etkinin eksikliği ve maskülin tavırların yok olmasına yol açmaktadır.
Bütün bu olgular erkekliğe yönelimin duygusal köküne götürmektedir bizleri. Ergenliğe kadar bu yönelim kendini oyunlarda ve arkadaşlıklarda gösterir, ergenlikten sonra bu yönelim kişinin seksüel kimliğini belirler.
Yine edindiğimiz bilgilere göre, homoseksüel davranışlı bu kişiler iyi ortamlarda yetişmektedirler.Ailelerinin çoğu da yüksek sınıflara mensup, kolay yaşam şartlarına sahip kişilerdir. Yani ailede baba yokken bile bu şahısların yetiştirilmesine çok büyük özen gösterilmektedir.
Üzerinde çalıştığımız şahısların ayırıcı yönü; yüksek bir eğitim ve kültür seviyesine sahip olmalarıdır. Onların çoğu “sanatçı” mizaçlı, müziğe, resime ve edebiyata çok büyük ilgileri vardır.
Biz,heteroseksüel çoğunluğun baskın olduğu toplumun temel özelliklerine ters bir gelişme gösteren homoseksüelist eğilimleri, duyguları ortaya çıkaran ve temel bir özellik olarak güzellik, müzik ve sanat dünyasına kanatlanmayı bir yapı olarak benimseyen homoseksüelist tesbiti yapan bazı araştırmacıların görüşlerine katılıyoruz.
Alkol ve uyuşturucu kullanımı homoseksüellerin için karakterize bir özellik değildir. Bugün homoseksüelistlere yönelik kişisel karakter araştırmaları ve insan eğilimlerinin şekillenmesinde kişisel faktörlerinin rolü büyük bir öneme haizdir.
Yaptığımız araştırmayla homoseksüellerin genelde utangaç, sıkılgan ve sosyal olmayan kişiler olduğunu gördük. Ayrıca bir başkasının etkisine kolayca girebilirler.
Ailede tek erkek çocuk olarak çoğu homoseksüelist ailenin sıcak şartlarında büyüyor ve aileleri tarafından “kızlar” gibi büyütülüyorlardı. Çocukluklarında kızlarla ve kızların oyuncaklarıyla oynamaktan hoşlanırlardı. Okuldaki sanat olaylarında bile kadın rollerine girerlerdi.
Çalışılan homoseksüellerin çoğu kozmetikle, kadın elbiseleriyle ilgilenir, annelerinin kız kardeşlerinin elbiselerini giyerlerdi. Bunlar anne baba tarafından teşvik edilirdi. Ayrıca bunlar asla özgür değillerdi. Sokakta çocuklarla oynamalarına ve sinemaya gitmelerine izin verilmezdi.
Arkadaşları onlara devamlı “kızlar” diyerek sataşırlardı. Ama onların çoğu bu lakaptan gurur bile duyardı, bunu bir hakaret olarak algılamazdı.
Ulaştığımız data A.M.Behterev’in “kişiliğin gelişim çağında kadın hareketlerinin gösterilmesi ve teşvik bir erkeği ileride kadın yapabilir, homoseksüaliteyi güçlendirir” şeklindeki görüşünü destekliyor.
Ergenlikten sonra kadınsal özellikler bu tip kişilerde ortaya çıkmaya başlar (Ses değişimi, tavırlardaki değişim) Sadece kadın çevresiyle ilgilenirler çünkü hayat “onlarla kolay”dır. Bu değişimlerinde kızlar da onları kendilerine yakın arkadaşlar sayarlar, sırlarını onlarla paylaşırlar.
Çalışılan kişilerin seksüel dönüşümlerinin çok erken ortaya çıkması oldukça ilginçtir. Fiziksel gelişimlerini erken tamamladıklarını söyleyebiliriz.
Bu erken seksüel olgunlaşmaya arkadaşlarının ya da kendilerinin cinsel gelişimlerine duyulan büyük ilgi eşlik eder. Sık sık arkadaşlarla bu konu üzerinde durulur.
Seksüel dönüşümün ilk işaretleri 8-9 yaşlarında görülür. Açıktır ki, bu erken gelişme ilk cinselliğin uyanışının sebebidir. Kişilerin kendi cinselliğini farketmeye yönelik bu hareket, karşı cinsi tanımaya çalışmaktan çok daha güçlüdür.
Yine bu şahıslar oldukça erken pornografiyle ve erotik filmlerle tanışmışlardır.Bütün bunlar açıkça seksüel dönüşüme yardım eden ,onun fark edilmesini sağlayan olgulardır. Fakat 12-14 yaşlarındaki bir ergen için karşı cins ile seksüel bağlantı kurmakta bazı sorunlar vardır bu çağda. Böylece bu yeniyetme “hiperseksüalitesini” onun için ulaşılması çok daha kolay olan kişilerle (arkadaşları) farketmeye çalışır. Böyle bağlantıların artması ve adölesandaki cinsel dönüşümün henüz tamamlanmayan farklılaşma homoseksüel köklerin yerleşmesine yardımcı olur.
Çalışılan kişilerin hepsinin kendi cinsel dönüşümüyle olan ilişkisi aynı değildir. Çoğu bunun etkisiyle bunalmış (ikisi intihara teşebbüs etmiş), bazıları ise homoseksüel dönüşümlerini “bilinmeyen” bir patolojiye ya da doğanın hatasına yormuşlardır. Ayrıca onlar bunu, sadece hoşnutsuzluklarından değil toplumun negatif reaksiyonundan dolayı yorumlamışlardır.
Bununla beraber, aynı zamanda homoseksüel şahısların çoğu kendi homoseksüel dönüşümlerini normal görmekte, bazen de cinsiyetlerini değiştirmeyi, hatta çoçuk doğurmayı düşünmektedirler.
Sonuç olarak, araştırmamızın da gösterdiği gibi, homoseksüalitenin biyolojik dayanak noktaları ne olursa olsun cinsel yönlendirmenin şekillenmesi birçok sosyal faktörün etkisi altında olan uzun ve karışık kişisel bir süreçtir.
KAYNAKLAR:
1. Money J., Russo A.J. Homosexüal outcome of discordant gender identity/role in childhood: longitudinal follow-up. J. Pediat. Psychol., 1979, vol.4, p.29-41
2. Masters W., Johnson V. Homosexuality in perspective. Boston, 1979,p.430-449
3. K. Imielinski Zarys seksuologii I seksiatrii, Warszawa, 1982, p. 296-309.
4. Zb. Starowicz Seksuologia sadowa, Warszawa, 1988, p. 54-59.
5. C. Spencer Homosexuality/ a HISTORY, London.1988.
6. J. Kon Introduction in sexologi, Moskow, 1989, p. 257-294.
Makalenin yayınlandığı dergi “7 nci Anadolu Psikiyatri Günleri 10-14 Aralık 1997 Palandöken Dedeman Oteli, ERZURUM . Bilimsel Çalışmalar Kitabı. Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı & Psikiyatri Derneği Sayfa: 357-358”
Bu çalışma Uz. Dr. Tahir ÖZAKKAŞ tarafından sözel bildiri olarak sunulmuştur.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Azerbaycan Tıp Üniversitesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Başkanı
[2] Azerbaycan Tıp Üniversitesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi
[3] Azerbaycan Tıp Üniversitesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Agabey Sultanov[1], Doç. Dr. Geray Geraybeyli[2], Uz.Dr.Tahir Özakkaş[3]
ÖZET: Bu çalışma Azerbeycan Tıp Üniversitesinin Psikiyatri A.B.D.’ın 2 nolu hastahanesinde, 1992- 1997 yılları arasında yapılmıştır. Çalışmaya alınan vakalar, askerlik yoklaması veya diğer poliklinik ve hastahanelerden gönderilen kişiler olup, yaşları 18-26 yaş grubundaki 28 erkek hastadır.
Çalışmanın amacı;homoseksül davranışın oluşmasında sosyal faktörlerin etkisini ve rolünü öğrenmektir. Metod olarak, anamnez, fizik muayene, klinik psikopatolojik ve klinik sosyolojik muayene ve muhtelif laboratuvar testleri uygulanmıştır. Çalışmamızın sonucunda, homoseksüel yönelimin oluşmasında biyolojik faktörlerin yanında sosyolojik, ailevi, yapısal faktörlerin de büyük önemi olduğu tesbit edilmiştir. Bazı hastalar da ise sosyolojik faktörler homoseksüalitenin oluşmasında esas rolü oynamaktadır.
Homoseksualite problemi sadece psikiyatrinin güncel problemlerinden biri olmayıp aynı zamanda sexoloji, sosyoloji ve hukukun da güncel bir problemidir. Bu durum homoseksüaliteyi interdisipliner problemlerin tipi içine alırken aynı zamanda özel bir çalışma uygulamasını gerektirir.
Homoseksüalitenin etiolojisi hakkında araştırmaların tartışmaları bugüne kadar sürüyor. Uzun süreli yapılan araştırmalardan homoseksüalitenin yapısının sadece biyolojik ve de sosyal faktörlerle izah edilmesinin mümkün olmadığı gösterilmiştir.
Fakat bugünkü bilgiler bazı vakalarda homoseksüel eğilimlerin açığa çıkmasında temel rol oynayabilen sosyal faktörlerin olduğunu göstermiştir.
Biz bu çalışmada homoseksüalitenin oluşumunda sosyal faktörlerin rolü üzerinde durduk. Bilgilerimize göre homoseksüeller genellikle 20-26 yaş arasındaki genç şahıslardır.
Dikkat edilmesi gereken bir olgu ;çalışmaların çoğunda şahısların geç evlilikten doğmuş oldukları,ailenin son çocuğu olmaları, bazılarının doğumda doğum yaralanması geçirdikleridir. Bu olgu homoseksüalitenin yapısında organik yapılanmanın rolünün olduğu şeklindeki görüşleri pekiştirmektedir. Çalışma yapılan kişilerin belirgin özelliğinin çoğunun babasız olarak büyütülmüş olduğunu farkettik. Ailelerinde anne baskın bir kişiliğe haizdir. “Babasız”lığın sebep olduğu bu durum (homoseksüel ailelerde) Amerikan psikiyatristi R.Isey’in homoseksüal davranışın ortaya çıkmasında “baba” faktörü hakkındaki görüşleriyle bağdaşmaktadır.
Bilgilerimize göre,babanın yada erkeklere özgü tavırların, etkinin olmayışı maskülin etkinin eksikliği ve maskülin tavırların yok olmasına yol açmaktadır.
Bütün bu olgular erkekliğe yönelimin duygusal köküne götürmektedir bizleri. Ergenliğe kadar bu yönelim kendini oyunlarda ve arkadaşlıklarda gösterir, ergenlikten sonra bu yönelim kişinin seksüel kimliğini belirler.
Yine edindiğimiz bilgilere göre, homoseksüel davranışlı bu kişiler iyi ortamlarda yetişmektedirler.Ailelerinin çoğu da yüksek sınıflara mensup, kolay yaşam şartlarına sahip kişilerdir. Yani ailede baba yokken bile bu şahısların yetiştirilmesine çok büyük özen gösterilmektedir.
Üzerinde çalıştığımız şahısların ayırıcı yönü; yüksek bir eğitim ve kültür seviyesine sahip olmalarıdır. Onların çoğu “sanatçı” mizaçlı, müziğe, resime ve edebiyata çok büyük ilgileri vardır.
Biz,heteroseksüel çoğunluğun baskın olduğu toplumun temel özelliklerine ters bir gelişme gösteren homoseksüelist eğilimleri, duyguları ortaya çıkaran ve temel bir özellik olarak güzellik, müzik ve sanat dünyasına kanatlanmayı bir yapı olarak benimseyen homoseksüelist tesbiti yapan bazı araştırmacıların görüşlerine katılıyoruz.
Alkol ve uyuşturucu kullanımı homoseksüellerin için karakterize bir özellik değildir. Bugün homoseksüelistlere yönelik kişisel karakter araştırmaları ve insan eğilimlerinin şekillenmesinde kişisel faktörlerinin rolü büyük bir öneme haizdir.
Yaptığımız araştırmayla homoseksüellerin genelde utangaç, sıkılgan ve sosyal olmayan kişiler olduğunu gördük. Ayrıca bir başkasının etkisine kolayca girebilirler.
Ailede tek erkek çocuk olarak çoğu homoseksüelist ailenin sıcak şartlarında büyüyor ve aileleri tarafından “kızlar” gibi büyütülüyorlardı. Çocukluklarında kızlarla ve kızların oyuncaklarıyla oynamaktan hoşlanırlardı. Okuldaki sanat olaylarında bile kadın rollerine girerlerdi.
Çalışılan homoseksüellerin çoğu kozmetikle, kadın elbiseleriyle ilgilenir, annelerinin kız kardeşlerinin elbiselerini giyerlerdi. Bunlar anne baba tarafından teşvik edilirdi. Ayrıca bunlar asla özgür değillerdi. Sokakta çocuklarla oynamalarına ve sinemaya gitmelerine izin verilmezdi.
Arkadaşları onlara devamlı “kızlar” diyerek sataşırlardı. Ama onların çoğu bu lakaptan gurur bile duyardı, bunu bir hakaret olarak algılamazdı.
Ulaştığımız data A.M.Behterev’in “kişiliğin gelişim çağında kadın hareketlerinin gösterilmesi ve teşvik bir erkeği ileride kadın yapabilir, homoseksüaliteyi güçlendirir” şeklindeki görüşünü destekliyor.
Ergenlikten sonra kadınsal özellikler bu tip kişilerde ortaya çıkmaya başlar (Ses değişimi, tavırlardaki değişim) Sadece kadın çevresiyle ilgilenirler çünkü hayat “onlarla kolay”dır. Bu değişimlerinde kızlar da onları kendilerine yakın arkadaşlar sayarlar, sırlarını onlarla paylaşırlar.
Çalışılan kişilerin seksüel dönüşümlerinin çok erken ortaya çıkması oldukça ilginçtir. Fiziksel gelişimlerini erken tamamladıklarını söyleyebiliriz.
Bu erken seksüel olgunlaşmaya arkadaşlarının ya da kendilerinin cinsel gelişimlerine duyulan büyük ilgi eşlik eder. Sık sık arkadaşlarla bu konu üzerinde durulur.
Seksüel dönüşümün ilk işaretleri 8-9 yaşlarında görülür. Açıktır ki, bu erken gelişme ilk cinselliğin uyanışının sebebidir. Kişilerin kendi cinselliğini farketmeye yönelik bu hareket, karşı cinsi tanımaya çalışmaktan çok daha güçlüdür.
Yine bu şahıslar oldukça erken pornografiyle ve erotik filmlerle tanışmışlardır.Bütün bunlar açıkça seksüel dönüşüme yardım eden ,onun fark edilmesini sağlayan olgulardır. Fakat 12-14 yaşlarındaki bir ergen için karşı cins ile seksüel bağlantı kurmakta bazı sorunlar vardır bu çağda. Böylece bu yeniyetme “hiperseksüalitesini” onun için ulaşılması çok daha kolay olan kişilerle (arkadaşları) farketmeye çalışır. Böyle bağlantıların artması ve adölesandaki cinsel dönüşümün henüz tamamlanmayan farklılaşma homoseksüel köklerin yerleşmesine yardımcı olur.
Çalışılan kişilerin hepsinin kendi cinsel dönüşümüyle olan ilişkisi aynı değildir. Çoğu bunun etkisiyle bunalmış (ikisi intihara teşebbüs etmiş), bazıları ise homoseksüel dönüşümlerini “bilinmeyen” bir patolojiye ya da doğanın hatasına yormuşlardır. Ayrıca onlar bunu, sadece hoşnutsuzluklarından değil toplumun negatif reaksiyonundan dolayı yorumlamışlardır.
Bununla beraber, aynı zamanda homoseksüel şahısların çoğu kendi homoseksüel dönüşümlerini normal görmekte, bazen de cinsiyetlerini değiştirmeyi, hatta çoçuk doğurmayı düşünmektedirler.
Sonuç olarak, araştırmamızın da gösterdiği gibi, homoseksüalitenin biyolojik dayanak noktaları ne olursa olsun cinsel yönlendirmenin şekillenmesi birçok sosyal faktörün etkisi altında olan uzun ve karışık kişisel bir süreçtir.
KAYNAKLAR:
1. Money J., Russo A.J. Homosexüal outcome of discordant gender identity/role in childhood: longitudinal follow-up. J. Pediat. Psychol., 1979, vol.4, p.29-41
2. Masters W., Johnson V. Homosexuality in perspective. Boston, 1979,p.430-449
3. K. Imielinski Zarys seksuologii I seksiatrii, Warszawa, 1982, p. 296-309.
4. Zb. Starowicz Seksuologia sadowa, Warszawa, 1988, p. 54-59.
5. C. Spencer Homosexuality/ a HISTORY, London.1988.
6. J. Kon Introduction in sexologi, Moskow, 1989, p. 257-294.
Makalenin yayınlandığı dergi “7 nci Anadolu Psikiyatri Günleri 10-14 Aralık 1997 Palandöken Dedeman Oteli, ERZURUM . Bilimsel Çalışmalar Kitabı. Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı & Psikiyatri Derneği Sayfa: 357-358”
Bu çalışma Uz. Dr. Tahir ÖZAKKAŞ tarafından sözel bildiri olarak sunulmuştur.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Azerbaycan Tıp Üniversitesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Başkanı
[2] Azerbaycan Tıp Üniversitesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi
[3] Azerbaycan Tıp Üniversitesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi
Last modified: Monday, 28 January 2013, 2:21 AM