AZERBEYCAN’DA ZORUNLU TEDAVİYE ALINMIŞ PSİKİYATRİK HASTALARIN SOSYAL ADAPTASYONUNDA AİLE İÇİNDEKİ İLİŞKİLERİN ÖNEMİ
Prof. Dr. Agabey Sultanov[1], Doç. Dr. Geray Geraybeyli[2], Uz.Dr.Tahir Özakkaş[3]
Adli psikiyatrinin esas amacı, akıl hastalarının sosyal tehlikeli eylemlerinin kontrol altında tutulmasıdır. Bunların arasında en önemli ve karmaşık problemlerden biri zorunlu tedavinin zamanında bitirilmesidir. Hastalığın formu, psikopatolojik durum, psikofarmakolojik etkinin yararlılığı, remisyonun stabilliği ile birlikte hastanın yaşamını sürdüreceği ortamın genel durumu dikkatle değerlendirilmelidir.
Evine gönderilen bu tip hastalar çoğu zaman, ev şartları iyi ise kendindeki bir çok patolojik düşünce ve hislerde azalma olmaktadır. Güvensizlik, huzursuzluk, şüphecilik gibi duygularda azalma gözlemlenmektedir. Bazı durumlarda ise, hastanın yaşamını sürdüreceği ortamın olumsuz etkilerinin hasta üzerindeki negatif tesirlerini de gözlemek mümkündür. Bu tip olumsuz bir çevre içerisinde yaşamak zorunda olan hastalarda, çevresindeki insanların olumsuz yaklaşımları onlarda mevcut bulunan olumsuz düşünce ve duyguları artırmaktadır.
Lindeser’e (1961) göre, bu tip hastaları çatışmalı bir çevre içerisine bırakmak amaca uygun düşmemektedir. Çünkü çevresindeki insanlar hastayı anlamaktan çok uzaktalar ve sonuç itibariyle hasta bu durumdan ileri derecede rahatsız olmakta ve hastalık semptomları alevlenebilmektedir. M. Xefner’e (1968) göre, hastanın hastahanede olduğu dönem, aile içinde meydana gelen bir takım değişikliklere kişinin yeniden adaptasyonunun zorlaştıran bir faktör gibi karşımıza çıktığını belirtmektedir. V. Deley ve E.D. Valmiş’e (1974) göre, hastanın eve gönderilmesi işlemin hekimin çok yakından takip etmesi ve şartları gözden geçirmesi gerekmektedir. Doktor, hastasını evine gönderme kararı alana kadarki olan dönemde ailenin durumunu tüm boyutları ile öğrenmeli, hatta hastanın bilmediği bir takım aile içi sorunları da takip edebilmelidir.
Bununla ilintili olarak bizim düşüncemize göre, hasta ev şartlarında tedaviye alınıp kontrol istasyonlarından takip edilme kararı verilirken, hastanın yakın akrabaları ve çevresinden en üst seviyede yararlanmaya çalışılmalıdır. Zorunlu tedavi geçirmiş hastaların evlerine gönderilmesi özel ve daha karmaşık bir durumdur. Çünkü oluşturduğu sosyal tehlikeli eylemlerin etkileri ve korkuları, çevresindeki insanlarla sağlıklı bir zeminde ilişkiler ağını oluşturmasını zorlaştırır. Bu durukma göre de hastanın kişilik özelliklerini bildikten sonra onun mikrososyal çevresini ve ilk etapta ailesini incelemek gerekir. Çünkü aile; başka sosyal gruplardan stabilliği, kişiler arası ilişkilerin yoğunluğu ve önemliliği ile ayrışmaktadır.
Biz bu araştırmamızda 200 şizofren hasta üzerinde çalışma yaptık. Bu hastaları iki gruba ayırdık. Birinci gruba, zorunlu tedaviden sonraki takip döneminde soyal iyilik halleri devam eden ve suç işlemeyen 100 hasta alınmışken, ikinci grupta ise zorunlu tedaviden sonra sosyal iyilik halleri devam etmeyen ve tekrar şuç işleyen 100 hasta dahil edilmiştir.
Adam öldürme, ağır beden yaralanması ve adam öldürmeye teşebbüsleri olan 68 hasta, hırsızlık, gasp ve baskın yapan 114 hasta, holiganlık ve serserilik yapan18 hasta bu gruplara dahil edilmiştir. Bu hastalar tedaviden sonras en az 3-5 yıl arasında takibe alınmıştır.
5 yıllık takipten görüldüğü gibi, birinci grupa dahil olan tekrar suç işlemiş hastaların başarılı bir şekilde sosyal adaptasyonlarının gerçekleşmesinin nedeni bu hastaların aile içi dinamiklerinin iyi olduğu tespit edilmiştir. Tekraren suç eylemlerine yönelmelerinin profilaksisinde; hastalara iyi niyetli yaklaşımın ve yardımın polikliniklerdeki daimi bağlantının ve hekimlerin koruyucu hekimlik uygulamalarını tatbikinin de büyük önemi vardır.
2 nci tip hastalar genel ve özel tip hastanelerde tedaviden sonra tekrar suç işlemişlerdir. 16 kişi yaralama ve öldürmeye yönelik, 74 kişi hırsızlık ve gaspa yönelik, 4 ü holiganlığa yönelik ve 6 sı pasaport yasalarına uymamaya yönellik suç işlemişlerdir.
Bütün bu hastalarda devam eden bir remiston gözlenmiştir. Bu hastalar hayatlarını sürdürmede yeteri kadar başarı göstermişler ve bakiye kalan davranış bozuklukları ve semptomlar genel davranışlarına aksetmemiştir.
Diğer aile fertleri hastada meydan a gelen bir takım bozuklukları anlama ve algılamada yetersiz kalmışlardır. Dolayısıyla diğer aile fertleriyle ilgili olarak iletişim bozuklukları ortaya çıkmıştır. Hastalarda gördüğümüz bu residüel semptomlar arasında; başkaları tarafından anlaşılmayan bir takım hareketler, hakaret içeren sözler, dostlukla bağdaşmayacak hakaret alaya alma gibi davranışlar, ailenin ihtiyaçları ve problemlerine karşı lakayt tavır takınmayı sayabiliriz. Ailede meydana gelen bu gerginlik akrabalarında hastaya karşı davranışlarının bozuk olmasına neden olmuştur. Aile ve yakınlar hastanın bu davranışlarını tedavi gerektiren residüel belirtiler olarak değerlendirmek yerine hastayı hırsızlıkla ve terbiyesizlikle itham etmektedirler. Bu durumda hastanın tedavisinde ciddi problemler doğurmaktadır.
Küçük çevrede sık sık meydana gelen çatışmaların sebeplerinden biri de hastanın iş görebilme yeteneğinin azalması ve eski ekonomik gücüne ve statüsüne ulaşamamasıdır. Bazı ailelerde ise; ailenin üyeleri de anti-sosyal bir hayat sürmektedir. Dolayısıyla hastanın bu durumundan istifade ederek hastayı hırsızlığa, gasba teşvik etmekte ve yönlendirebilmektedirler.
Eğer aile içinde koruyucu tedavi uygulamaları kontrol edilmiyorsa, psikiyatristlerle ilişki kurulmuyorsa ve tam aksine aile içinde çatışmalı bir iletişim varsa, anti-sosyal unsurların aktif etkisi mevcutsa, alkol ve maddi kötüye kullanımı devam ediyorsa hastalık neticesinde ortaya çıkan kişilik bozuklukları ve kusurlarını düzeltmek mümkün olamamaktadır. Dolayısıyla hasta tekrar suç işleyerek karşımıza gelebilmektedir.
Bu durumlarda hasta; ya daha iyi bir duruma gelene kadar tedavisinin yataklı bir kurumda sürdürülmesi veya mecburi zorunlu tedaviyi uygulayan hekimler hastayı eve göndermeden önce hastaya uygun şartları hazırlaması gerekmektedir.
Bizim tecrübelerimiz göstermiştir ki gündüz dispanserleri hastane ile ev arasında bir geçit görevi görmektedir. Bu durumlarda hastaların ev ortamına adaptasyonu daha kolay olmaktadır.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Azerbaycan Tıp Üniversitesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Başkanı
[2] Azerbaycan Tıp Üniversitesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi
[3] Azerbaycan Tıp Üniversitesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Agabey Sultanov[1], Doç. Dr. Geray Geraybeyli[2], Uz.Dr.Tahir Özakkaş[3]
Adli psikiyatrinin esas amacı, akıl hastalarının sosyal tehlikeli eylemlerinin kontrol altında tutulmasıdır. Bunların arasında en önemli ve karmaşık problemlerden biri zorunlu tedavinin zamanında bitirilmesidir. Hastalığın formu, psikopatolojik durum, psikofarmakolojik etkinin yararlılığı, remisyonun stabilliği ile birlikte hastanın yaşamını sürdüreceği ortamın genel durumu dikkatle değerlendirilmelidir.
Evine gönderilen bu tip hastalar çoğu zaman, ev şartları iyi ise kendindeki bir çok patolojik düşünce ve hislerde azalma olmaktadır. Güvensizlik, huzursuzluk, şüphecilik gibi duygularda azalma gözlemlenmektedir. Bazı durumlarda ise, hastanın yaşamını sürdüreceği ortamın olumsuz etkilerinin hasta üzerindeki negatif tesirlerini de gözlemek mümkündür. Bu tip olumsuz bir çevre içerisinde yaşamak zorunda olan hastalarda, çevresindeki insanların olumsuz yaklaşımları onlarda mevcut bulunan olumsuz düşünce ve duyguları artırmaktadır.
Lindeser’e (1961) göre, bu tip hastaları çatışmalı bir çevre içerisine bırakmak amaca uygun düşmemektedir. Çünkü çevresindeki insanlar hastayı anlamaktan çok uzaktalar ve sonuç itibariyle hasta bu durumdan ileri derecede rahatsız olmakta ve hastalık semptomları alevlenebilmektedir. M. Xefner’e (1968) göre, hastanın hastahanede olduğu dönem, aile içinde meydana gelen bir takım değişikliklere kişinin yeniden adaptasyonunun zorlaştıran bir faktör gibi karşımıza çıktığını belirtmektedir. V. Deley ve E.D. Valmiş’e (1974) göre, hastanın eve gönderilmesi işlemin hekimin çok yakından takip etmesi ve şartları gözden geçirmesi gerekmektedir. Doktor, hastasını evine gönderme kararı alana kadarki olan dönemde ailenin durumunu tüm boyutları ile öğrenmeli, hatta hastanın bilmediği bir takım aile içi sorunları da takip edebilmelidir.
Bununla ilintili olarak bizim düşüncemize göre, hasta ev şartlarında tedaviye alınıp kontrol istasyonlarından takip edilme kararı verilirken, hastanın yakın akrabaları ve çevresinden en üst seviyede yararlanmaya çalışılmalıdır. Zorunlu tedavi geçirmiş hastaların evlerine gönderilmesi özel ve daha karmaşık bir durumdur. Çünkü oluşturduğu sosyal tehlikeli eylemlerin etkileri ve korkuları, çevresindeki insanlarla sağlıklı bir zeminde ilişkiler ağını oluşturmasını zorlaştırır. Bu durukma göre de hastanın kişilik özelliklerini bildikten sonra onun mikrososyal çevresini ve ilk etapta ailesini incelemek gerekir. Çünkü aile; başka sosyal gruplardan stabilliği, kişiler arası ilişkilerin yoğunluğu ve önemliliği ile ayrışmaktadır.
Biz bu araştırmamızda 200 şizofren hasta üzerinde çalışma yaptık. Bu hastaları iki gruba ayırdık. Birinci gruba, zorunlu tedaviden sonraki takip döneminde soyal iyilik halleri devam eden ve suç işlemeyen 100 hasta alınmışken, ikinci grupta ise zorunlu tedaviden sonra sosyal iyilik halleri devam etmeyen ve tekrar şuç işleyen 100 hasta dahil edilmiştir.
Adam öldürme, ağır beden yaralanması ve adam öldürmeye teşebbüsleri olan 68 hasta, hırsızlık, gasp ve baskın yapan 114 hasta, holiganlık ve serserilik yapan18 hasta bu gruplara dahil edilmiştir. Bu hastalar tedaviden sonras en az 3-5 yıl arasında takibe alınmıştır.
5 yıllık takipten görüldüğü gibi, birinci grupa dahil olan tekrar suç işlemiş hastaların başarılı bir şekilde sosyal adaptasyonlarının gerçekleşmesinin nedeni bu hastaların aile içi dinamiklerinin iyi olduğu tespit edilmiştir. Tekraren suç eylemlerine yönelmelerinin profilaksisinde; hastalara iyi niyetli yaklaşımın ve yardımın polikliniklerdeki daimi bağlantının ve hekimlerin koruyucu hekimlik uygulamalarını tatbikinin de büyük önemi vardır.
2 nci tip hastalar genel ve özel tip hastanelerde tedaviden sonra tekrar suç işlemişlerdir. 16 kişi yaralama ve öldürmeye yönelik, 74 kişi hırsızlık ve gaspa yönelik, 4 ü holiganlığa yönelik ve 6 sı pasaport yasalarına uymamaya yönellik suç işlemişlerdir.
Bütün bu hastalarda devam eden bir remiston gözlenmiştir. Bu hastalar hayatlarını sürdürmede yeteri kadar başarı göstermişler ve bakiye kalan davranış bozuklukları ve semptomlar genel davranışlarına aksetmemiştir.
Diğer aile fertleri hastada meydan a gelen bir takım bozuklukları anlama ve algılamada yetersiz kalmışlardır. Dolayısıyla diğer aile fertleriyle ilgili olarak iletişim bozuklukları ortaya çıkmıştır. Hastalarda gördüğümüz bu residüel semptomlar arasında; başkaları tarafından anlaşılmayan bir takım hareketler, hakaret içeren sözler, dostlukla bağdaşmayacak hakaret alaya alma gibi davranışlar, ailenin ihtiyaçları ve problemlerine karşı lakayt tavır takınmayı sayabiliriz. Ailede meydana gelen bu gerginlik akrabalarında hastaya karşı davranışlarının bozuk olmasına neden olmuştur. Aile ve yakınlar hastanın bu davranışlarını tedavi gerektiren residüel belirtiler olarak değerlendirmek yerine hastayı hırsızlıkla ve terbiyesizlikle itham etmektedirler. Bu durumda hastanın tedavisinde ciddi problemler doğurmaktadır.
Küçük çevrede sık sık meydana gelen çatışmaların sebeplerinden biri de hastanın iş görebilme yeteneğinin azalması ve eski ekonomik gücüne ve statüsüne ulaşamamasıdır. Bazı ailelerde ise; ailenin üyeleri de anti-sosyal bir hayat sürmektedir. Dolayısıyla hastanın bu durumundan istifade ederek hastayı hırsızlığa, gasba teşvik etmekte ve yönlendirebilmektedirler.
Eğer aile içinde koruyucu tedavi uygulamaları kontrol edilmiyorsa, psikiyatristlerle ilişki kurulmuyorsa ve tam aksine aile içinde çatışmalı bir iletişim varsa, anti-sosyal unsurların aktif etkisi mevcutsa, alkol ve maddi kötüye kullanımı devam ediyorsa hastalık neticesinde ortaya çıkan kişilik bozuklukları ve kusurlarını düzeltmek mümkün olamamaktadır. Dolayısıyla hasta tekrar suç işleyerek karşımıza gelebilmektedir.
Bu durumlarda hasta; ya daha iyi bir duruma gelene kadar tedavisinin yataklı bir kurumda sürdürülmesi veya mecburi zorunlu tedaviyi uygulayan hekimler hastayı eve göndermeden önce hastaya uygun şartları hazırlaması gerekmektedir.
Bizim tecrübelerimiz göstermiştir ki gündüz dispanserleri hastane ile ev arasında bir geçit görevi görmektedir. Bu durumlarda hastaların ev ortamına adaptasyonu daha kolay olmaktadır.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Azerbaycan Tıp Üniversitesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Başkanı
[2] Azerbaycan Tıp Üniversitesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi
[3] Azerbaycan Tıp Üniversitesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi
Last modified: Monday, 28 January 2013, 2:21 AM