Çeviren:Psikolog Esra ÜNAL
ISTDP’nin başlıca amacı, hastanın acı verici veya korkunç olduğu için savuşturmak istediği şimdi ve geçmişle ilgili gerçek duygularını deneyimlemedeki içsel direnci yenmeye yardımcı olmak. Teknik, hastanın bu savuşturulmak istenen duygularını mümkün olduğunca maksimum derecede tecrübe etmesine yardımcı olmayı amaçladığı için yoğun olarak yapılandırılmış. Bu tecrübeyi mümkün olduğunca çabuk başarmaya çalıştığı için kısa dönemli, bilinçdışı güçler ve aktarım duygularıyla çalışmayı içerdiği için de dinamik olarak yapılandırılmış.
Hastalar terapiye semptomlar veya kişilerarası problemlerden dolayı geliyorlar. Semptomlar anksiyete ve depresyon gibi geleneksel psikolojik problemleri kapsıyor, ayrıca acı verici veya yasaklanmış duyguların bilincin dışında tetikleniyor ve üzücü durumlarda ortaya çıkan başağrısı, nefes darlığı, halsizlik tıbbi olarak açıklanamayan gibi semptomları içeriyor. Terapi, 1960 lardan 1990 lara kadar Montreal’de psikanalizin yıldıran uzunluğu ve sınırlı etkisi ile hayal kırıklığı yaşamış olan psikiyatrist ve psikanalist Dr. Habib Davanloo tarafından geliştirildi. Direnci yenmede ne tip müdahalelerin en çok yararlı olduğunu mümkün olduğunca kusursuz belirlemeye, hasta görüşmelerinin video kayıtlarını yapmaya başlayarak ve bunları dakika dakika detaylı bir şekilde inceleyerek belirledi. Birçok makaleye ek olarak, temel metinleri “Bilinçdışınının Kilidini Açmak” (Wiley, 1990) ve “Kısa Dönemli Yoğun Dinamik Psikoterapi” (Wiley, 2001) dir.
İçindekiler:
1) ISTDP nin Teorik Temeli ve Kaynağı
1.1. Bowlby ve Bağlanma Travması
1.2. Davanloo’nun Bağlanma Travmasının Bilinçdışı Sonuçlarını Keşfi
2) ISTDP nin Spesifik Terapotik Müdahaleleri
2.1. I.Terapotik Baskı
2.2 II.Terapotik Başkaldırı
2.3 III.Birebir Mücadele
3) ISTDP nin işe yaradığına dair kanıt ne?
4) ISTDP ve KDT ilişkisi
ISTDP nin Teorik Temeli ve Kaynağı
1895’te Breuer ve Sigmund Freud hastaların çokça nörolojik semptomlar gösterdiği vakalara bakan “Histeri Üzerine Çalışmalar” ı yayınladılar. Bu semptomlar, nöroanatomik hastalıkların bilinen tiplerini doğrulamadılar ve günün nörologlarını oldukça hayrete düşürdüler.
Breuer’in buluşu, semptomatik rahatlamanın hastaların hayatlarının duygusal olarak zor taraflarını özgürce konuşmalarını cesaretlendirmenin olduğu buluşuydu. O, sadece konuşma değildi; oysa, bilinçdışında tedavi edici olarak görünen duyguların deneyimlenmesiydi. Bu tedavi katarsis olarak bilindi ve yasaklanan veya acı veren duyguyu deneyimlemek, dışa vurup rahatlamaktı.
Freud, hastaların acı verici duyguları deneyimlemeye oldukça doğal bir şekilde dirençli oldukları gerçeği ile uğraşmada birçok teknik denedi. Hipnozdan telkine, en son da serbest çağrışım ve rüya analizini denedi. Her bir adımda, terapi uzadıkça uzadı. Ayrıca, Freud ve önceki analistlerin daha zor vakalarla karşılaştıkları gibi, hastanın direnç derecesinin aslında oldukça şiddetli olduğunu anladılar. Freud, analizin çok az rahatlama getirdiği veya hiç rahatlama getirmediği hastaların çokça olduğu ihtimaline inanmaya oldukça açıktı ve 1973’teki “Sonlanabilir ve Sonlanamaz Analizler” makalesinde olası buna sebep olan olası faktörleri anlattı. 1930lardan 1950lere doğru, birçok analist “terapotik etkiye ulaşarak terapi süresini nasıl azaltırız” ın üzerinde çalıştılar. Bunlar, Sandor Ferenczi, Franz Alexander, Peter Sifneoz, David Malan, ve Habib Davanloo’ydu. İlk buluşlardan biri, terapiden en çok faydalanan hastaların çabukça terapiye giren, spesifik terapotik odağı tasvir edebilen ve ötelenen duygularını deneyimleyebilen hastalar olduğuydu. Bunlar ayrıca, tedaviye en sağlıklı olarak başlayan ve sonuçta sunulan terapiye en az ihtiyacı olanları temsil eden hastalarda oluyordu. Klinik araştırma açığa çıkardı ki, bu hastalar en az direnç gösteren hastalar olduğu için yarar görüyorlardı. Onlar en az travmatize olduklarından ve sonuçta en az bastırılmış duygu yüküne sahip oldukları için en az direnç gösterenlerdi. Ancak, kliniğe çeşitli problemlerden dolayı gelen hastalar arasında hızlı yanıt verenler sadece küçük bir azınlığı temsil ediyordu. Peki, tedaviye gelen bu büyük çoğunluğa ne önerilir?
Direnci yenmenin kısa dönemli dinamik araştırmacılar arasında en önemli psikoterapotik görev olduğu fark edildi. Bu sona doğru, Dr. David Malan, üçlü çatışma (triangle of conflict) diye bilinen bir direnç modelini kavramsallaştırdı. Üçlünün en altında hastaların bilinçdışındaki dürtü yüklü gerçek duyguları var. Bu duygular belli bir seviyeye yükseldiğinde ve bilinçli farkındalığa girerek hastayı tehdit ettiğinde, anksiyeteyi tetiklerler. Hasta, bu anksiyeteyi duygularını bilinçdışına iterek anksiyeteyi azaltma savunmasıyla yönetir.
Malan’ın üçlü çatışmasında en alttaki duygular, hastanın geçmişinden kaynaklıyor ve ikinci üçlüsü “İnsanlar Üçlüsü” (Triangle of Persons), geçmişten kaynaklanan duyguların süregelen ilişkiler tarafından tetiklendiğini ve ayrıca terapistle kurulan ilişkiden tetiklendiğini açıklar. Fakat, acı veren duygularını ilk etapta farkındalıklarından savuşturan insanlar için ne demeli?
Bowlby ve Bağlanma Travması
John Bowlby, bir İngiliz psikiyatr, psikanalist, ve etolojist; çocuğun kötü deneyimlerinin erken yaşlarda ilk bağlanma figürleriyle (genellikle anne, fakat sıklıkla baba ve diğerleri) ilişkisi üzerine etkisi ile çok ilgilenmişti. Günün alışılmış psikanalitik dogmasına karşın, çocukluk tecrübelerinin bilindışı fantezilerden çok daha fazla önemli olduğunu söyledi. Ayrıca, amacı anneye fiziksel yakınlık olan, insanlar ve diğer memeli yavrular tarafından doğuştan gelerek sergilenen davranışlar sistemi olan bağlanmanın doğasını açıkladı. Örneğin, annesinin kollarından alınan bir çocuk karşı çıkarak yükses bir sesle ağlar ve sadece annesinin kollarına geri verilerek susturulur. Bowlby, doğuştan gelen bağlanma sisteminin anneye yakınlığın kaybolmasıyla aktive olabileceğini ve uzun süren travmanın çocukta bağlanmanın sekteye uğratacağını gözlemledi. Bowlby birçok çalışma yaptı ve kötü çocukluk ile ileirde yaşanan birçok problemlerin arasında güçlü ilişkiler olduğunu gösterdi. Ayrıca, kronik depresyon, anksiyete veya yetişkin suçluluğunun öncelikle anne ile ve devamlı bakım ilişkisi eksikliği olduğundan ve kötü çocukluk döneminden kaynaklandığını ifade etti. Yani, çocuklukta bağlanmayla ilgili travmatizasyon, yetişkinlikte problemlere yol açıyor. Peki neden?
Davanloo’nun Bağlanma Travmasının Bilinçdışı Sonuçlarını Keşfi
1960larda, Bowlby çocukları birebir gözlemlerken Davanloo semptomatik ve karakter bozukluğu olan yetişkinlerle ilgili çalışmasına başlıyordu. Video kayıtları çalışmasına başlayınca ve yüksek direnç seviyelerinde giderek başarılı olunca, hastalarda bazı temaların derinlemesine artan bir devamlılıkla tekrar ortaya çıktığını söyledi.
İlk olarak, terapistin hastanın gerçek duygularını öğrenme gayreti hastada sıkça simultane olara karışık duygular oluşturdu; hastanın terapistin onu derinlemesine anlamak için verdiği çabada hastanın duyduğu büyük zevk, terapistte terapotik çabayı sekteye uğratabilecek dirençleri ertelemesini zorlaştıran rahatsızlıkla birleşti.
Malan’ın üçlü çatışmasına bağlı olarak Davanloo, hastaların bilinçsizce terapistin hastaların problemlerinin köklerine ulaşmasına direnç gösterebileceklerini söyledi. Ayrıca, videokayıt seanslarında hastaların simultane olarak bilinçdışı anksiyetelerinin sinyallerini gönderdiklerini gözlemledi. Davanloo bu sinyalleri dikkatle izledi ve terapistle karışık duyguların yükseldiğini gördü. Bu karışık durum, hastanın bir kısmının acı verici semptomlardan rahatlama araması, fakat ayrıca bastırılmış, acı verici duygulardan kaçınmasını temsil ediyordu.
Davanloo, hastanın gerçek bilinçdışı duygularını açığa çıkarmada becerili oldukça, önceden tahmin edilebilir duygular sürecine dikkat çekti. Süreç, daimi değildi, fakat terapistin varlığını birçok durumda olduğu varsayımında bulunmaya izin verecek sıklıkta oluştu.
Önce, terapistle karışık duyguların yükselişinden sonra yoğun anksiyete işaretleri olarak gösterilen işaretlerle (iskelet kaslarında gerginlik, elleri sıkma, derin nefes alıp vermeler) anksiyetenin ani düşüşü ile kızgınlığın oluşumu sıklıkla olurdu. Davanloo, bu kızgınlığın yoğun bir şekilde hissedildiğini keşfetti. O, sıklıkla şiddetli bir dürtü, bazen hatta öldürücü bir dürtüydü. Hastalar bu kızgınlığı hissettiklerinde, bu kızgınlığın onların hayatında neler yaptırabileceğini tanımlayabiliyorlardı.
Kızgınlık, geçmişte anne ile bağlanmada yaşanmış olan bastırılmış yoğun öfkeyi engelleme çabalarının ürünüdür. Sevmek ve sevilmek için acı çekmeyi sağlamayı engelleyen çabalar Bowlby nin terimiyle itiraz etmedir. Hiddet, bağlanma çabalarını engelleyen ve sevilen kişiye duyulan reaktif bir kızgınlıktır.
Hiddet dürtüsünü tamamen deneyimlemeye sonuçta serbest kalma gibi büyük bir rahatlama eşlik ediyor. Ancak, rahatlama kısa süreli oluyor. Davanloo, hastaların duydukları hiddetle ilgili büyük bir suçluluk yaşadıklarını söylüyor. Suçluluk, eski hiddet dolu duyguların ayrıca sevilen insanla da beraber olduğunun ürünü. Bu suçluluk, semptom oluşumunda ve karakter problemlerinde anahtar etkendir. Semptomlar ve kişilerarası problemler (genellikle yakınlık ve duygusal yakınlığı engellemek için yapılan bilinçdışı çabalar) hiddeti kendine çeviren suçluluğun ürünüdür. Örneğin, iki yaşında annesi ölen birinin şu an deneyimlediği şey intihar duygularıdır (kendine karşı yöneltilen öldürücü hiddet).
Davanloo, geçmişteki suçluluk duygularının altında çocuklukta ebeveyne ve diğer insanlara karşı duygusal yakınlığı önleyici çabalarla ilgili acı verici duygular olduğunu söylüyor. Son olarak, duyguların en derin tabakasında hala yakınlık, bağlanma ve sevgi hasretleri olduğunu ekliyor.
ISTDP terapistinin amacı olabildiğince hızlı olarak hastanın direncini yenmesine yardımcı olmak ve ardından yoğun terapotik süreçle tetiklenmiş ve önceden bilinçdışı olan karışık, saf duygu dalgaları deneyimlettirmek. Bu duygular geçmişteki köklerini takip ederler ve ardından terapist ve hasta, hastanın nasıl “bilinçdışı dürtülenen bilinçli şaşkın” olduğunu anlarlar. Eski duygu kapsülleri dışarı atılmış, hasta daha çok kendini anlayabiliyordur ve kendini yaralıycı semptom ve savunmalardan vazgeçmiştir. Elde edilen bu kavrayış, sadece bilişsel değil, esas ve duygusal bir çekirdektir.
ISTDP’nin Spesifik Terapotik Müdahaleleri
Davanloo, dinamik bilinçdışı katmanlarını terapiste bu katmanları ulaşmaya izin veren spesifik müdahaleler sürecini geliştirerek keşfetti. Bu müdahaleler, terapotik süreçte spesifik zamanlarda spesifik biçimlerde uygulanan, hastanın direncini olabildiğince çabuk ve bütün şekilde yenmeyi izin veren şimdi ve geçmişle ilgili gerçek duyguları olabildiğince çabuk deneyimlemeye izin vermek için toplanmıştı. Bu müdahaleler “terapotik baskı, terapotik başkaldırı ve birebir mücadele” olarak bilinir.
I. Terapotik Baskı
Terapotik baskı, ISTDP’nin temel taşıdır ve birçok form alır. İlk olarak, baskı hastanın semptomları ve kişilerarası problemleri tanımlamasına cesaret verir, böylece hasta ve terapist zorlukları tüm netliğiyle yakalarlar. Hastanın odaya girdiği dakikada “bize göstermek istediğin, deneyimledğin problemler var mı?” sorusuyla başlar. Baskının öncelikli formu, hissedilene karşı yapılan baskıdır. Yine, “patronun seni çalışanlar önünde rezil ettiğinde nasıl hissettin? Görüyoruz ki üzüldün ve kızdın, fakat nasıl hissettin?” sorusu temel olarak yöneltilir.
Baskı, hastanın isteği doğrultusunda da yöneltilir. “Duygularına bakabilir miyiz? Bizden duygularına bakmamızı ister misin?”
Baskı, terapotik taslağa doğru da yöneltilir. “Buradaki amacımız, kaynağa ulaşmak, yani problemlerin köküne. Böylece, bunaltı yaşadığın spesifik bir zamana bakabilir miyiz? Bu, asıl kaynağa ulaşmada kullanabileceğimiz bir şema olacak.”
Özünde terapotik baskı, hastadan terapiste olan bir cesaretlendirmedir. Savunma mekanizmalarını tekrar tekrar reddetme, bunaltıyı tolere etme ve terapistle birlikte sınırların önceden kaldırılmış olan yere doğru yürümede cesaret vermedir. “Birlikte yüzleşemeyeceğimiz hiçbir şey yok ve acı veren sıkıntılarını hafifletmek için böyle yapacağız” şeklinde bir şeydir.
Az dirençli hastalar yalnızca baskıya oldukça ve sıklıkla cevap verirler. Ancak, yukarıda açıklandığı gibi, bu hastalar başlangıç için en çok sağlıklı olan hastalardır. Yüksek düzeyli dirençliler için, genellikle hayatın ilk yıllarında daha travmatize olmuş hastalarda baskı, çabucak hastanın terapiste bariyer dikmesine yol açar. Bu bariyerler, hastanın kaçındığı hislerine karşı savunma alışkanlığıdır. Amaçlı (bilinçli) ve amaçsız (bilinçdışı) savunmaların birleşimi direnç olarak adlandırılır. Terapist, sürekli anksiyetedeki yükselme ve direncin oluşumunu izler. Direnç kendini göstermeye başladığında baskıya ek olarak yeni müdahaleler aranır.
II. Terapotik Başkaldırı
Terapotik başkaldırı, 2 aşamalı bir süreçtir. İlk aşama aydınlatma aşaması-terapistin hastaya direncin işlediğini kabul ettirmesi için çabası-ve ayrıca hastayı süregelen spesifik savunma ile tanıştırmasıdır. Hastalar genelde savunma düzeneklerinin oldukça farkında değildirler. Aydınlatma, bir soru formunu alır, hasta ve terapiste savunma düzeneğini açıklamak demektir. “ patronuna kızdığın zaman güldüğünü ve kıkırdadığını fark ettin mi? Gülümseme, ara sıra derin hislerini kapatmak için yaptığın bir şey mi?”
Savunma, düzgün olarak açıklandığında terapist ve hasta birlikte buna karşı çok çalışabilirler, çünkü hastanın gerçek hislerine ulaşmak için kullanılan terapotik çalışmaya engeli temsil eder. Henüz açıklanamamış bir savunma, halen hastanın görmediği bir şeydir.
Savunmaları düzeneklerini reddetme, hastanın bunları ertelemek için yaptığı uyarısını temsil eder: “kocan tarafından aşağılandığınla ilgili duygularını sorduğumda tekrar gülümsedin. Eğer gülümsemeseydin, gerçekten ne hissederdin?” bu müdahale terapistin repertuarında çok güçlü bir şeydir. Tüm güçlü müdahaleler gibi, eğer yanlış uygulanırsa, sonuçlar çok ağır olabilir: terapistle hızla oluşan uyumsuz birliktelik, semptomların ağırlaşması, ve tedavinin terk edilmesi gibi. Çünkü hasta, bir savunma düzeneği açıklanmadığında, bunu kişisel hücum veya değerlendirme gibi erken reddetme olarak algılar.
Terapistin rolünün hastayı savunma düzeneği yolu ile kızdırmak olduğu, ISTDP nin herkesçe yanlış anlaşılan bir özelliğidir. Ancak, savunma düzeneğinin düzgün bir şekilde kullanılması, terapistle komplex duyguların yükselişinde çıkan engeli kaldırmada terapotik birlikteliği artırır veya yardım eder. Eğer savunma düzeneği, terapistte düş kırıklığının sonucu olarak üretilmişse veya bilinçdışının yanlış anlaşılması sonucu oluşmuşsa, gerçekten çıkmaza girilmiş demektir.
Savunma düzeneğinin ana amacı hastanın varolan problemlerinin, bastırılan ve geçmişteki önemli bağlanma figürleriyle ilgili travmatik deneyimlerdeki komplex duyguların köküne birlikte inmedeki engeli kaldırmaktır.
Hastaların çoğu, baskı ve savunma düzeneğinin kendilerine açıklanmasıyla gerçek karışık duyguları yaşamayı becerebiliyorlar. Ancak hastaların oldukça az bir çoğunluğu, terapiste büyük bir direnç duvarı yükseltiyorlar. Bu duvar otomatik olarak yükseliyor ve hem terapistle hem de hastanın çevresindeki önemli figürlerle duygusal yakınlıktan kaçınmak için kullanılan alışkanlık olmuş bir cevap oluyor. Terapist hastanın direncinin azaldığını gözlemlediği zaman, müdahalenin uygulanacağı en uygun zamandır.
III. Birebir Mücadele
Birebir mücadele, basit bir savunma düzeneğini amaçlayan bir şey değil de daha çok hasta tarafından uygulanan bütün savunma kalkanının yapısına karşı amaçlanan bir şey. O, direnci yenmek için hastanın uyguladığı maksimum çabadır, ve o devam edegelen direncin sonuçlarını hastaya açıklayan özet cümlesi formunu alır:
“haydi birlikte burada ne oluyor’a bakalım. Özgür isteğinle gel. Çünkü senin acı çekmene sebep olan bir problem yaşıyorsun. Biz senin problemlerinin kaynağına inmeye çalışıyoruz, fakat her denediğimizde bu duvarı önümüze koyuyorsun. Duvar beni dışarı atıyor ve senin gerçek duygularını bilmeme engel oluyor. Eğer beni dışarı atarsan beni işe yaramaz hale getireceksin. Bu, istediğin bir şey mi? Çünkü gördüğün gibi beni işe yaramaz hale getirmeyi beceriyorsun. İlk sorum, benim neden işe yaramaz olmamı istiyorsun? Görüyorsun ki bunun sonuçları sana yardım edememem olabilir. Ben yardım etmek istiyorum fakat bu işte ben herkese yardım edemem, işin doğası böyle. Bazen yapamam. Ancak, buna sebep olmak ister misin? Bu yükü daha ne kadar taşımak istiyorsun?” Bu müdahale simultane olarak hastanın isteğini amaçlıyor, bu işin bir hatırlatıcısı ve dirence karşı maksimum çaba harcamak için terapotik birlikteliğe bir hatırlatıcı oluyor. Yani tam olarak terapotik görevin bazen başarısız ve riskli olacağını anlatıyor. Son olarak, hastaya başarısızlığın sonuçlarını hatırlatıcı ama başarının mümkün olduğunu amaçlayan bir hatırlatıcı oluyor.
Terapotik baskı müdahaleleri, terapotik başkaldırı ve birebir mücadele hastanın şimdi ve geçmişle alakalı gerçek duygularını deneyimlemesine yardımcı olmayı amaçlarken Davanloo’nun kısa dönemli psikodinamik psikoterapi ile yardımcı olunabilecek hastaların kapsamını genişletmesine izin verdi. Başlangıçta sadece yüksek motivasyonlu hastaların problematik alanı tanımlayabilmeleri ile çalışan model, şimdi problemleri artmış ve motivasyonlarında da oldukça azalma olan hastalara uygulanabiliyor. Sonuçlar kalıcı etkiye sahip olmakla beraber, semptomatik ve kişilerarası problemlerde değişimler oluyor. Ayrıca, geleneksel psikodinamik terapiler gibi olmayan ISTDP, bilinçdışı açılana kadar yorumlama yapmaktan kaçınır. Sınama yorumlamalarından da dikkatle kaçınır. Yorumlama kısmı ancak hasta ve terapist için önceden bilinçdışı duyguların olduğu ortaya çıkınca başlıyor. Sıkça, yorumlamaya başlayan hasta oluyor; “duygularımla ilgili engeli çıkartmamı reddettiğinizde size karşı duyduğum o vazgeçilmez kızgınlık, 5 yaşındayken savaşta öldürülen ve eve gelmeyen babama karşı hissettiğim kızgınlıkla aynıydı. Kızgınlığı sakladım, bu yüzden kendimi çok suçlu hissetmiştim çünkü. O gün depresyona girdiğim gündü.”
ISTDP’nin İşe Yaradığına Dair Delil Ne?
Davanloo’nun ilk çalışması yaklaşık 200 hastanın kalitatif vaka serileri formunda yayınlanmıştı. Öğretici konferanslar için kullandığı tedavi edilmiş vakaların bulunduğu geniş bir video kütüphanesini devam ettiriyor. Gelecekte tahmin ediliyor ki bu klinik bilgilerin olduğu büyük kütüphane, Davanloo’nun iddialarını doğrulayarak psikoterapi araştırmacıları için kullanılabilir olacak. O, psikolojik semptomlarda, tıbbi olarak açıklanamayan semptomlar ( fonksiyonel veya somatoform bozukluklar) ve karakter bozuklukları (DSM deki kişilik bozuklukları)nda düzelme olacağını iddia etti.
Varolan deneysel araştırmalara Kanada Nova Scotia’daki Dalhousie Üniversitesinde Dr. Allan Abbas-sağlık ve duydu merkezi direktörü-tarafından ISTDP nin psikiyatrik hastalıklardaki etkisi öncülük ediyor. Abbas, Medline dergisinde birçok makale yayınladı. (“Abbas A” şeklinde aranabilir) Cochrane Collaboration’da ISTDP’nin verimliliği ve geniş uygulanabilirliğini ispat eden kısa dönemli psikodinamik psikoterapilerin alanının verimliliği ile ilgili bir review da yayınladı.
Onun başlıca ilgisi tıbbi olarak açıklanamayan semptomların tedavisinde ISTDP nin kullanımıydı. Bu, varolan tıbbi araştırmada anahtar bir konu, çünkü acil müdahalelerinin önemli bir yüzdesi, aile hekimliği uygulaması ve diagnostik testler patolojik sonuçlar vermiyor. Eğer bu müdahaleler geçmişteki bloklanmış duygulara bağlılarsa, olumsuz testler, kötüleşen semptomlar ve yıldıran terapist vizitleri döngüsü, kısa psikoterapilerle engellenebilecek; mesela ISTDP ile. Şunu güvenle söylebiliriz ki BDT araştırılıp yayınlanmış bilgi miktarı bakımından sıçrama ve fırlamalar yaparken, ISTDP ve diğer psikodinamik terapiler deneysel yararlılık kanıtı sağlama konusunda duyulan ihtiyaca cevap vermeye başladı. Bu, psikonörotik bozuklukları olan hastalara kanıt odaklı alternatiflerin sayısının artışı şeklinde sonuçlanacak.
ISTDP ve BDT arasındaki ilişki
BDT (Bilişsel Davranışçı Terapi), Aaron T. Beck tarafından geliştirilmiş duygusal problemlerin ana sebebini mantıksız düşüncelere odaklar. Bu inançlar mesela “herhangi bir işe giriştiğimde başarısız oluyorum” depresyon veya umutsuzluk gibi duygusal durumlara sebep oluyor. Terapist, hasta ile dayanışma yaparak hangi yanlış bilişlerin hasta tarafından doğru kabul edildiğini belirler. Birlikte, hasta ve terapist bu bilişleri keşfeder ve onlara karşı ve onlar için olan kanıtları keşfeder. Semptomların azalması, bulunamayan bilişlerin gerçek odaklı düşüncelerle değişiminden gelir. BDT, özellikle depresyon ve anksiyete bozukluklarında olmak üzere çokça verimlilik gösterdi.
ISTDP yanlış bilişlerin varlığını kabul ederken, sebepselliğin tersi olduğu düşünülüyor. ISTDP terapisti bilinçdışı duyguların bilinçdışı savunma düzenekleri tarafından yönetilen bilinçdışı anksiyetenin sebep olduğunu varsayar. Bu savunma düzenekleri aciz, umutsuz ve kendini inkar eden bilişleri içerebilir. “gerçek duygularımı bilmeye kadir değilim” düşüncesine kanıt aramaktan ziyade bir ISTDP terapisti “eğer bu acizlik durumunu kabul edersen problemlerine sebep olan şeylerin köküne inemeyiz. Bu acziyet durumunu reddedince, şimdi nasıl hissediyorsun?”
BDT ve ISTDP terapisti düşünceyi sonunda hastayı serbest bırakmayı amaçlayarak sorgular. Fark, ISTDP terapisti yanlış bilişi gerçeğe ulaşmayı engelleyen gömülü duygular olarak kabul eder, oysa BDT terapisti yanlış bilişi acı verici psikolojik duruma sebep olan acı verici duyguların sebebi olarak görür. Nedensellik ilişkisi her iki yöne doğru gidiyor da olabilir; bireye, duygulara, ve bilişlere bağlı olarak. BDT ve ISTDP klinik verimliliği bu yazıda da olduğu gibi kanıtlıyor, duygular düşünceleri hareket ettirir veya düşünceler duyguları hareket ettirir teorik noktası çözümsüz kalıyor. Düşünce ve duygu birbirine bağlı olabilir ve biz yeteri kadar bu tip soruların cevaplarını başarılı bir şekilde psikolojik veya nörobilimsel araçlar henüz geliştirmediğimizden belirleyemedik.
Kaynak:http://en.wikipedia.org/wiki/Wikipedia:10_things_you_did_not_know_about_Wikipedia
ISTDP’nin başlıca amacı, hastanın acı verici veya korkunç olduğu için savuşturmak istediği şimdi ve geçmişle ilgili gerçek duygularını deneyimlemedeki içsel direnci yenmeye yardımcı olmak. Teknik, hastanın bu savuşturulmak istenen duygularını mümkün olduğunca maksimum derecede tecrübe etmesine yardımcı olmayı amaçladığı için yoğun olarak yapılandırılmış. Bu tecrübeyi mümkün olduğunca çabuk başarmaya çalıştığı için kısa dönemli, bilinçdışı güçler ve aktarım duygularıyla çalışmayı içerdiği için de dinamik olarak yapılandırılmış.
Hastalar terapiye semptomlar veya kişilerarası problemlerden dolayı geliyorlar. Semptomlar anksiyete ve depresyon gibi geleneksel psikolojik problemleri kapsıyor, ayrıca acı verici veya yasaklanmış duyguların bilincin dışında tetikleniyor ve üzücü durumlarda ortaya çıkan başağrısı, nefes darlığı, halsizlik tıbbi olarak açıklanamayan gibi semptomları içeriyor. Terapi, 1960 lardan 1990 lara kadar Montreal’de psikanalizin yıldıran uzunluğu ve sınırlı etkisi ile hayal kırıklığı yaşamış olan psikiyatrist ve psikanalist Dr. Habib Davanloo tarafından geliştirildi. Direnci yenmede ne tip müdahalelerin en çok yararlı olduğunu mümkün olduğunca kusursuz belirlemeye, hasta görüşmelerinin video kayıtlarını yapmaya başlayarak ve bunları dakika dakika detaylı bir şekilde inceleyerek belirledi. Birçok makaleye ek olarak, temel metinleri “Bilinçdışınının Kilidini Açmak” (Wiley, 1990) ve “Kısa Dönemli Yoğun Dinamik Psikoterapi” (Wiley, 2001) dir.
İçindekiler:
1) ISTDP nin Teorik Temeli ve Kaynağı
1.1. Bowlby ve Bağlanma Travması
1.2. Davanloo’nun Bağlanma Travmasının Bilinçdışı Sonuçlarını Keşfi
2) ISTDP nin Spesifik Terapotik Müdahaleleri
2.1. I.Terapotik Baskı
2.2 II.Terapotik Başkaldırı
2.3 III.Birebir Mücadele
3) ISTDP nin işe yaradığına dair kanıt ne?
4) ISTDP ve KDT ilişkisi
ISTDP nin Teorik Temeli ve Kaynağı
1895’te Breuer ve Sigmund Freud hastaların çokça nörolojik semptomlar gösterdiği vakalara bakan “Histeri Üzerine Çalışmalar” ı yayınladılar. Bu semptomlar, nöroanatomik hastalıkların bilinen tiplerini doğrulamadılar ve günün nörologlarını oldukça hayrete düşürdüler.
Breuer’in buluşu, semptomatik rahatlamanın hastaların hayatlarının duygusal olarak zor taraflarını özgürce konuşmalarını cesaretlendirmenin olduğu buluşuydu. O, sadece konuşma değildi; oysa, bilinçdışında tedavi edici olarak görünen duyguların deneyimlenmesiydi. Bu tedavi katarsis olarak bilindi ve yasaklanan veya acı veren duyguyu deneyimlemek, dışa vurup rahatlamaktı.
Freud, hastaların acı verici duyguları deneyimlemeye oldukça doğal bir şekilde dirençli oldukları gerçeği ile uğraşmada birçok teknik denedi. Hipnozdan telkine, en son da serbest çağrışım ve rüya analizini denedi. Her bir adımda, terapi uzadıkça uzadı. Ayrıca, Freud ve önceki analistlerin daha zor vakalarla karşılaştıkları gibi, hastanın direnç derecesinin aslında oldukça şiddetli olduğunu anladılar. Freud, analizin çok az rahatlama getirdiği veya hiç rahatlama getirmediği hastaların çokça olduğu ihtimaline inanmaya oldukça açıktı ve 1973’teki “Sonlanabilir ve Sonlanamaz Analizler” makalesinde olası buna sebep olan olası faktörleri anlattı. 1930lardan 1950lere doğru, birçok analist “terapotik etkiye ulaşarak terapi süresini nasıl azaltırız” ın üzerinde çalıştılar. Bunlar, Sandor Ferenczi, Franz Alexander, Peter Sifneoz, David Malan, ve Habib Davanloo’ydu. İlk buluşlardan biri, terapiden en çok faydalanan hastaların çabukça terapiye giren, spesifik terapotik odağı tasvir edebilen ve ötelenen duygularını deneyimleyebilen hastalar olduğuydu. Bunlar ayrıca, tedaviye en sağlıklı olarak başlayan ve sonuçta sunulan terapiye en az ihtiyacı olanları temsil eden hastalarda oluyordu. Klinik araştırma açığa çıkardı ki, bu hastalar en az direnç gösteren hastalar olduğu için yarar görüyorlardı. Onlar en az travmatize olduklarından ve sonuçta en az bastırılmış duygu yüküne sahip oldukları için en az direnç gösterenlerdi. Ancak, kliniğe çeşitli problemlerden dolayı gelen hastalar arasında hızlı yanıt verenler sadece küçük bir azınlığı temsil ediyordu. Peki, tedaviye gelen bu büyük çoğunluğa ne önerilir?
Direnci yenmenin kısa dönemli dinamik araştırmacılar arasında en önemli psikoterapotik görev olduğu fark edildi. Bu sona doğru, Dr. David Malan, üçlü çatışma (triangle of conflict) diye bilinen bir direnç modelini kavramsallaştırdı. Üçlünün en altında hastaların bilinçdışındaki dürtü yüklü gerçek duyguları var. Bu duygular belli bir seviyeye yükseldiğinde ve bilinçli farkındalığa girerek hastayı tehdit ettiğinde, anksiyeteyi tetiklerler. Hasta, bu anksiyeteyi duygularını bilinçdışına iterek anksiyeteyi azaltma savunmasıyla yönetir.
Malan’ın üçlü çatışmasında en alttaki duygular, hastanın geçmişinden kaynaklıyor ve ikinci üçlüsü “İnsanlar Üçlüsü” (Triangle of Persons), geçmişten kaynaklanan duyguların süregelen ilişkiler tarafından tetiklendiğini ve ayrıca terapistle kurulan ilişkiden tetiklendiğini açıklar. Fakat, acı veren duygularını ilk etapta farkındalıklarından savuşturan insanlar için ne demeli?
Bowlby ve Bağlanma Travması
John Bowlby, bir İngiliz psikiyatr, psikanalist, ve etolojist; çocuğun kötü deneyimlerinin erken yaşlarda ilk bağlanma figürleriyle (genellikle anne, fakat sıklıkla baba ve diğerleri) ilişkisi üzerine etkisi ile çok ilgilenmişti. Günün alışılmış psikanalitik dogmasına karşın, çocukluk tecrübelerinin bilindışı fantezilerden çok daha fazla önemli olduğunu söyledi. Ayrıca, amacı anneye fiziksel yakınlık olan, insanlar ve diğer memeli yavrular tarafından doğuştan gelerek sergilenen davranışlar sistemi olan bağlanmanın doğasını açıkladı. Örneğin, annesinin kollarından alınan bir çocuk karşı çıkarak yükses bir sesle ağlar ve sadece annesinin kollarına geri verilerek susturulur. Bowlby, doğuştan gelen bağlanma sisteminin anneye yakınlığın kaybolmasıyla aktive olabileceğini ve uzun süren travmanın çocukta bağlanmanın sekteye uğratacağını gözlemledi. Bowlby birçok çalışma yaptı ve kötü çocukluk ile ileirde yaşanan birçok problemlerin arasında güçlü ilişkiler olduğunu gösterdi. Ayrıca, kronik depresyon, anksiyete veya yetişkin suçluluğunun öncelikle anne ile ve devamlı bakım ilişkisi eksikliği olduğundan ve kötü çocukluk döneminden kaynaklandığını ifade etti. Yani, çocuklukta bağlanmayla ilgili travmatizasyon, yetişkinlikte problemlere yol açıyor. Peki neden?
Davanloo’nun Bağlanma Travmasının Bilinçdışı Sonuçlarını Keşfi
1960larda, Bowlby çocukları birebir gözlemlerken Davanloo semptomatik ve karakter bozukluğu olan yetişkinlerle ilgili çalışmasına başlıyordu. Video kayıtları çalışmasına başlayınca ve yüksek direnç seviyelerinde giderek başarılı olunca, hastalarda bazı temaların derinlemesine artan bir devamlılıkla tekrar ortaya çıktığını söyledi.
İlk olarak, terapistin hastanın gerçek duygularını öğrenme gayreti hastada sıkça simultane olara karışık duygular oluşturdu; hastanın terapistin onu derinlemesine anlamak için verdiği çabada hastanın duyduğu büyük zevk, terapistte terapotik çabayı sekteye uğratabilecek dirençleri ertelemesini zorlaştıran rahatsızlıkla birleşti.
Malan’ın üçlü çatışmasına bağlı olarak Davanloo, hastaların bilinçsizce terapistin hastaların problemlerinin köklerine ulaşmasına direnç gösterebileceklerini söyledi. Ayrıca, videokayıt seanslarında hastaların simultane olarak bilinçdışı anksiyetelerinin sinyallerini gönderdiklerini gözlemledi. Davanloo bu sinyalleri dikkatle izledi ve terapistle karışık duyguların yükseldiğini gördü. Bu karışık durum, hastanın bir kısmının acı verici semptomlardan rahatlama araması, fakat ayrıca bastırılmış, acı verici duygulardan kaçınmasını temsil ediyordu.
Davanloo, hastanın gerçek bilinçdışı duygularını açığa çıkarmada becerili oldukça, önceden tahmin edilebilir duygular sürecine dikkat çekti. Süreç, daimi değildi, fakat terapistin varlığını birçok durumda olduğu varsayımında bulunmaya izin verecek sıklıkta oluştu.
Önce, terapistle karışık duyguların yükselişinden sonra yoğun anksiyete işaretleri olarak gösterilen işaretlerle (iskelet kaslarında gerginlik, elleri sıkma, derin nefes alıp vermeler) anksiyetenin ani düşüşü ile kızgınlığın oluşumu sıklıkla olurdu. Davanloo, bu kızgınlığın yoğun bir şekilde hissedildiğini keşfetti. O, sıklıkla şiddetli bir dürtü, bazen hatta öldürücü bir dürtüydü. Hastalar bu kızgınlığı hissettiklerinde, bu kızgınlığın onların hayatında neler yaptırabileceğini tanımlayabiliyorlardı.
Kızgınlık, geçmişte anne ile bağlanmada yaşanmış olan bastırılmış yoğun öfkeyi engelleme çabalarının ürünüdür. Sevmek ve sevilmek için acı çekmeyi sağlamayı engelleyen çabalar Bowlby nin terimiyle itiraz etmedir. Hiddet, bağlanma çabalarını engelleyen ve sevilen kişiye duyulan reaktif bir kızgınlıktır.
Hiddet dürtüsünü tamamen deneyimlemeye sonuçta serbest kalma gibi büyük bir rahatlama eşlik ediyor. Ancak, rahatlama kısa süreli oluyor. Davanloo, hastaların duydukları hiddetle ilgili büyük bir suçluluk yaşadıklarını söylüyor. Suçluluk, eski hiddet dolu duyguların ayrıca sevilen insanla da beraber olduğunun ürünü. Bu suçluluk, semptom oluşumunda ve karakter problemlerinde anahtar etkendir. Semptomlar ve kişilerarası problemler (genellikle yakınlık ve duygusal yakınlığı engellemek için yapılan bilinçdışı çabalar) hiddeti kendine çeviren suçluluğun ürünüdür. Örneğin, iki yaşında annesi ölen birinin şu an deneyimlediği şey intihar duygularıdır (kendine karşı yöneltilen öldürücü hiddet).
Davanloo, geçmişteki suçluluk duygularının altında çocuklukta ebeveyne ve diğer insanlara karşı duygusal yakınlığı önleyici çabalarla ilgili acı verici duygular olduğunu söylüyor. Son olarak, duyguların en derin tabakasında hala yakınlık, bağlanma ve sevgi hasretleri olduğunu ekliyor.
ISTDP terapistinin amacı olabildiğince hızlı olarak hastanın direncini yenmesine yardımcı olmak ve ardından yoğun terapotik süreçle tetiklenmiş ve önceden bilinçdışı olan karışık, saf duygu dalgaları deneyimlettirmek. Bu duygular geçmişteki köklerini takip ederler ve ardından terapist ve hasta, hastanın nasıl “bilinçdışı dürtülenen bilinçli şaşkın” olduğunu anlarlar. Eski duygu kapsülleri dışarı atılmış, hasta daha çok kendini anlayabiliyordur ve kendini yaralıycı semptom ve savunmalardan vazgeçmiştir. Elde edilen bu kavrayış, sadece bilişsel değil, esas ve duygusal bir çekirdektir.
ISTDP’nin Spesifik Terapotik Müdahaleleri
Davanloo, dinamik bilinçdışı katmanlarını terapiste bu katmanları ulaşmaya izin veren spesifik müdahaleler sürecini geliştirerek keşfetti. Bu müdahaleler, terapotik süreçte spesifik zamanlarda spesifik biçimlerde uygulanan, hastanın direncini olabildiğince çabuk ve bütün şekilde yenmeyi izin veren şimdi ve geçmişle ilgili gerçek duyguları olabildiğince çabuk deneyimlemeye izin vermek için toplanmıştı. Bu müdahaleler “terapotik baskı, terapotik başkaldırı ve birebir mücadele” olarak bilinir.
I. Terapotik Baskı
Terapotik baskı, ISTDP’nin temel taşıdır ve birçok form alır. İlk olarak, baskı hastanın semptomları ve kişilerarası problemleri tanımlamasına cesaret verir, böylece hasta ve terapist zorlukları tüm netliğiyle yakalarlar. Hastanın odaya girdiği dakikada “bize göstermek istediğin, deneyimledğin problemler var mı?” sorusuyla başlar. Baskının öncelikli formu, hissedilene karşı yapılan baskıdır. Yine, “patronun seni çalışanlar önünde rezil ettiğinde nasıl hissettin? Görüyoruz ki üzüldün ve kızdın, fakat nasıl hissettin?” sorusu temel olarak yöneltilir.
Baskı, hastanın isteği doğrultusunda da yöneltilir. “Duygularına bakabilir miyiz? Bizden duygularına bakmamızı ister misin?”
Baskı, terapotik taslağa doğru da yöneltilir. “Buradaki amacımız, kaynağa ulaşmak, yani problemlerin köküne. Böylece, bunaltı yaşadığın spesifik bir zamana bakabilir miyiz? Bu, asıl kaynağa ulaşmada kullanabileceğimiz bir şema olacak.”
Özünde terapotik baskı, hastadan terapiste olan bir cesaretlendirmedir. Savunma mekanizmalarını tekrar tekrar reddetme, bunaltıyı tolere etme ve terapistle birlikte sınırların önceden kaldırılmış olan yere doğru yürümede cesaret vermedir. “Birlikte yüzleşemeyeceğimiz hiçbir şey yok ve acı veren sıkıntılarını hafifletmek için böyle yapacağız” şeklinde bir şeydir.
Az dirençli hastalar yalnızca baskıya oldukça ve sıklıkla cevap verirler. Ancak, yukarıda açıklandığı gibi, bu hastalar başlangıç için en çok sağlıklı olan hastalardır. Yüksek düzeyli dirençliler için, genellikle hayatın ilk yıllarında daha travmatize olmuş hastalarda baskı, çabucak hastanın terapiste bariyer dikmesine yol açar. Bu bariyerler, hastanın kaçındığı hislerine karşı savunma alışkanlığıdır. Amaçlı (bilinçli) ve amaçsız (bilinçdışı) savunmaların birleşimi direnç olarak adlandırılır. Terapist, sürekli anksiyetedeki yükselme ve direncin oluşumunu izler. Direnç kendini göstermeye başladığında baskıya ek olarak yeni müdahaleler aranır.
II. Terapotik Başkaldırı
Terapotik başkaldırı, 2 aşamalı bir süreçtir. İlk aşama aydınlatma aşaması-terapistin hastaya direncin işlediğini kabul ettirmesi için çabası-ve ayrıca hastayı süregelen spesifik savunma ile tanıştırmasıdır. Hastalar genelde savunma düzeneklerinin oldukça farkında değildirler. Aydınlatma, bir soru formunu alır, hasta ve terapiste savunma düzeneğini açıklamak demektir. “ patronuna kızdığın zaman güldüğünü ve kıkırdadığını fark ettin mi? Gülümseme, ara sıra derin hislerini kapatmak için yaptığın bir şey mi?”
Savunma, düzgün olarak açıklandığında terapist ve hasta birlikte buna karşı çok çalışabilirler, çünkü hastanın gerçek hislerine ulaşmak için kullanılan terapotik çalışmaya engeli temsil eder. Henüz açıklanamamış bir savunma, halen hastanın görmediği bir şeydir.
Savunmaları düzeneklerini reddetme, hastanın bunları ertelemek için yaptığı uyarısını temsil eder: “kocan tarafından aşağılandığınla ilgili duygularını sorduğumda tekrar gülümsedin. Eğer gülümsemeseydin, gerçekten ne hissederdin?” bu müdahale terapistin repertuarında çok güçlü bir şeydir. Tüm güçlü müdahaleler gibi, eğer yanlış uygulanırsa, sonuçlar çok ağır olabilir: terapistle hızla oluşan uyumsuz birliktelik, semptomların ağırlaşması, ve tedavinin terk edilmesi gibi. Çünkü hasta, bir savunma düzeneği açıklanmadığında, bunu kişisel hücum veya değerlendirme gibi erken reddetme olarak algılar.
Terapistin rolünün hastayı savunma düzeneği yolu ile kızdırmak olduğu, ISTDP nin herkesçe yanlış anlaşılan bir özelliğidir. Ancak, savunma düzeneğinin düzgün bir şekilde kullanılması, terapistle komplex duyguların yükselişinde çıkan engeli kaldırmada terapotik birlikteliği artırır veya yardım eder. Eğer savunma düzeneği, terapistte düş kırıklığının sonucu olarak üretilmişse veya bilinçdışının yanlış anlaşılması sonucu oluşmuşsa, gerçekten çıkmaza girilmiş demektir.
Savunma düzeneğinin ana amacı hastanın varolan problemlerinin, bastırılan ve geçmişteki önemli bağlanma figürleriyle ilgili travmatik deneyimlerdeki komplex duyguların köküne birlikte inmedeki engeli kaldırmaktır.
Hastaların çoğu, baskı ve savunma düzeneğinin kendilerine açıklanmasıyla gerçek karışık duyguları yaşamayı becerebiliyorlar. Ancak hastaların oldukça az bir çoğunluğu, terapiste büyük bir direnç duvarı yükseltiyorlar. Bu duvar otomatik olarak yükseliyor ve hem terapistle hem de hastanın çevresindeki önemli figürlerle duygusal yakınlıktan kaçınmak için kullanılan alışkanlık olmuş bir cevap oluyor. Terapist hastanın direncinin azaldığını gözlemlediği zaman, müdahalenin uygulanacağı en uygun zamandır.
III. Birebir Mücadele
Birebir mücadele, basit bir savunma düzeneğini amaçlayan bir şey değil de daha çok hasta tarafından uygulanan bütün savunma kalkanının yapısına karşı amaçlanan bir şey. O, direnci yenmek için hastanın uyguladığı maksimum çabadır, ve o devam edegelen direncin sonuçlarını hastaya açıklayan özet cümlesi formunu alır:
“haydi birlikte burada ne oluyor’a bakalım. Özgür isteğinle gel. Çünkü senin acı çekmene sebep olan bir problem yaşıyorsun. Biz senin problemlerinin kaynağına inmeye çalışıyoruz, fakat her denediğimizde bu duvarı önümüze koyuyorsun. Duvar beni dışarı atıyor ve senin gerçek duygularını bilmeme engel oluyor. Eğer beni dışarı atarsan beni işe yaramaz hale getireceksin. Bu, istediğin bir şey mi? Çünkü gördüğün gibi beni işe yaramaz hale getirmeyi beceriyorsun. İlk sorum, benim neden işe yaramaz olmamı istiyorsun? Görüyorsun ki bunun sonuçları sana yardım edememem olabilir. Ben yardım etmek istiyorum fakat bu işte ben herkese yardım edemem, işin doğası böyle. Bazen yapamam. Ancak, buna sebep olmak ister misin? Bu yükü daha ne kadar taşımak istiyorsun?” Bu müdahale simultane olarak hastanın isteğini amaçlıyor, bu işin bir hatırlatıcısı ve dirence karşı maksimum çaba harcamak için terapotik birlikteliğe bir hatırlatıcı oluyor. Yani tam olarak terapotik görevin bazen başarısız ve riskli olacağını anlatıyor. Son olarak, hastaya başarısızlığın sonuçlarını hatırlatıcı ama başarının mümkün olduğunu amaçlayan bir hatırlatıcı oluyor.
Terapotik baskı müdahaleleri, terapotik başkaldırı ve birebir mücadele hastanın şimdi ve geçmişle alakalı gerçek duygularını deneyimlemesine yardımcı olmayı amaçlarken Davanloo’nun kısa dönemli psikodinamik psikoterapi ile yardımcı olunabilecek hastaların kapsamını genişletmesine izin verdi. Başlangıçta sadece yüksek motivasyonlu hastaların problematik alanı tanımlayabilmeleri ile çalışan model, şimdi problemleri artmış ve motivasyonlarında da oldukça azalma olan hastalara uygulanabiliyor. Sonuçlar kalıcı etkiye sahip olmakla beraber, semptomatik ve kişilerarası problemlerde değişimler oluyor. Ayrıca, geleneksel psikodinamik terapiler gibi olmayan ISTDP, bilinçdışı açılana kadar yorumlama yapmaktan kaçınır. Sınama yorumlamalarından da dikkatle kaçınır. Yorumlama kısmı ancak hasta ve terapist için önceden bilinçdışı duyguların olduğu ortaya çıkınca başlıyor. Sıkça, yorumlamaya başlayan hasta oluyor; “duygularımla ilgili engeli çıkartmamı reddettiğinizde size karşı duyduğum o vazgeçilmez kızgınlık, 5 yaşındayken savaşta öldürülen ve eve gelmeyen babama karşı hissettiğim kızgınlıkla aynıydı. Kızgınlığı sakladım, bu yüzden kendimi çok suçlu hissetmiştim çünkü. O gün depresyona girdiğim gündü.”
ISTDP’nin İşe Yaradığına Dair Delil Ne?
Davanloo’nun ilk çalışması yaklaşık 200 hastanın kalitatif vaka serileri formunda yayınlanmıştı. Öğretici konferanslar için kullandığı tedavi edilmiş vakaların bulunduğu geniş bir video kütüphanesini devam ettiriyor. Gelecekte tahmin ediliyor ki bu klinik bilgilerin olduğu büyük kütüphane, Davanloo’nun iddialarını doğrulayarak psikoterapi araştırmacıları için kullanılabilir olacak. O, psikolojik semptomlarda, tıbbi olarak açıklanamayan semptomlar ( fonksiyonel veya somatoform bozukluklar) ve karakter bozuklukları (DSM deki kişilik bozuklukları)nda düzelme olacağını iddia etti.
Varolan deneysel araştırmalara Kanada Nova Scotia’daki Dalhousie Üniversitesinde Dr. Allan Abbas-sağlık ve duydu merkezi direktörü-tarafından ISTDP nin psikiyatrik hastalıklardaki etkisi öncülük ediyor. Abbas, Medline dergisinde birçok makale yayınladı. (“Abbas A” şeklinde aranabilir) Cochrane Collaboration’da ISTDP’nin verimliliği ve geniş uygulanabilirliğini ispat eden kısa dönemli psikodinamik psikoterapilerin alanının verimliliği ile ilgili bir review da yayınladı.
Onun başlıca ilgisi tıbbi olarak açıklanamayan semptomların tedavisinde ISTDP nin kullanımıydı. Bu, varolan tıbbi araştırmada anahtar bir konu, çünkü acil müdahalelerinin önemli bir yüzdesi, aile hekimliği uygulaması ve diagnostik testler patolojik sonuçlar vermiyor. Eğer bu müdahaleler geçmişteki bloklanmış duygulara bağlılarsa, olumsuz testler, kötüleşen semptomlar ve yıldıran terapist vizitleri döngüsü, kısa psikoterapilerle engellenebilecek; mesela ISTDP ile. Şunu güvenle söylebiliriz ki BDT araştırılıp yayınlanmış bilgi miktarı bakımından sıçrama ve fırlamalar yaparken, ISTDP ve diğer psikodinamik terapiler deneysel yararlılık kanıtı sağlama konusunda duyulan ihtiyaca cevap vermeye başladı. Bu, psikonörotik bozuklukları olan hastalara kanıt odaklı alternatiflerin sayısının artışı şeklinde sonuçlanacak.
ISTDP ve BDT arasındaki ilişki
BDT (Bilişsel Davranışçı Terapi), Aaron T. Beck tarafından geliştirilmiş duygusal problemlerin ana sebebini mantıksız düşüncelere odaklar. Bu inançlar mesela “herhangi bir işe giriştiğimde başarısız oluyorum” depresyon veya umutsuzluk gibi duygusal durumlara sebep oluyor. Terapist, hasta ile dayanışma yaparak hangi yanlış bilişlerin hasta tarafından doğru kabul edildiğini belirler. Birlikte, hasta ve terapist bu bilişleri keşfeder ve onlara karşı ve onlar için olan kanıtları keşfeder. Semptomların azalması, bulunamayan bilişlerin gerçek odaklı düşüncelerle değişiminden gelir. BDT, özellikle depresyon ve anksiyete bozukluklarında olmak üzere çokça verimlilik gösterdi.
ISTDP yanlış bilişlerin varlığını kabul ederken, sebepselliğin tersi olduğu düşünülüyor. ISTDP terapisti bilinçdışı duyguların bilinçdışı savunma düzenekleri tarafından yönetilen bilinçdışı anksiyetenin sebep olduğunu varsayar. Bu savunma düzenekleri aciz, umutsuz ve kendini inkar eden bilişleri içerebilir. “gerçek duygularımı bilmeye kadir değilim” düşüncesine kanıt aramaktan ziyade bir ISTDP terapisti “eğer bu acizlik durumunu kabul edersen problemlerine sebep olan şeylerin köküne inemeyiz. Bu acziyet durumunu reddedince, şimdi nasıl hissediyorsun?”
BDT ve ISTDP terapisti düşünceyi sonunda hastayı serbest bırakmayı amaçlayarak sorgular. Fark, ISTDP terapisti yanlış bilişi gerçeğe ulaşmayı engelleyen gömülü duygular olarak kabul eder, oysa BDT terapisti yanlış bilişi acı verici psikolojik duruma sebep olan acı verici duyguların sebebi olarak görür. Nedensellik ilişkisi her iki yöne doğru gidiyor da olabilir; bireye, duygulara, ve bilişlere bağlı olarak. BDT ve ISTDP klinik verimliliği bu yazıda da olduğu gibi kanıtlıyor, duygular düşünceleri hareket ettirir veya düşünceler duyguları hareket ettirir teorik noktası çözümsüz kalıyor. Düşünce ve duygu birbirine bağlı olabilir ve biz yeteri kadar bu tip soruların cevaplarını başarılı bir şekilde psikolojik veya nörobilimsel araçlar henüz geliştirmediğimizden belirleyemedik.
Kaynak:http://en.wikipedia.org/wiki/Wikipedia:10_things_you_did_not_know_about_Wikipedia
Last modified: Monday, 28 January 2013, 2:21 AM